25 Mayıs 2012 Cuma

2011-2012 Şampiyonu Galatasaray


Türkiye, alışık olmadığı bir futbol sezonunu geride bıraktı. Futbolseverler sanıyorum ki 40 haftalık bir periyodun fazla olduğunun farkına vardılar. “Artık bitsin” sesleri çevremdeki ve sosyal medyadaki gözlemlerime göre playoff’un ilk haftasında başladı. Öncelikle şampiyonu tebrik ederek başlayalım. Galatasaray, geçen yıl 14. sıraya kadar gerilemiş, kabus gibi bir sezonu geride bırakmıştı. Bu tarz tökezlemeler bir futbol takımı için çok zordur. Önce yönetim değişikliği, ardından Fatih Terim’e futbolun emanet edilmesi ve doğru transferler Galatasaray’ın başarı öyküsünün en kısa anlatısı. Geçen sezon, averajı eksiyi gören takıma yapılması gereken ilk hamle özgüven aşılamaktı. “Gol yememek” ilk öğretilecek, aşılanacak olguydu ancak Galatasaray lige İ.B.B yenilgisiyle, sendeleyerek başladı. Fatih Terim’in 4-1-4-1 ısrarı puan kayıplarına neden oldu ve ardından klasik 4-4-2’ye (çift altılı) dönerek takımın kaderini değiştirdi. Transfer sezonundaki Reyes, Forlan, Ujfalusi isteğini bir omurgaya sahip olmak istemesiyle ifade eden Terim, elindeki mevcut kadro ve uyguladığı taktikle başka bir şekilde sahip oldu. Ujfalusi, Selçuk, Melo ve Elmander iskeletteki yerini aldı. İlk 4 haftadan sonra “nefesi açılan” Galatasaray, inişli çıkışlı bir grafik çizse de lige yavaş yavaş alıştığının sinyallerini veriyordu. Eboue yerini buldu, Ujfalusi asıl mevkisine döndü, Semih Kaya ve Emre Çolak şapkadan çıkarıldı. Genel olarak baktığımızda, Galatasaray’ın çıtasının her anlamda yükseldiğini rahatlıkla görüyoruz. Gerek idari gerek mali tablolar, desteklenen amatör şubeler, yapılan yatırımlar ilk 10 hafta sonunda Galatasaray’ın daha ölmediğini gösteriyordu. 2011 yılının Villareal’i gibi oynayan takım, kanat oyuncularını hem orta alanda hem de kenarlarda kullanıyor, çift forvetle rakibi çıkartmıyordu. Zaten lige genel olarak bakıldığı zaman, Fenerbahçe’nin bir pas, Trabzonspor’un geniş alan, Galatasaray’ın ise bir pres takımı olduğu rahatlıkla görülebilir. Başarıya mutlaka Ümit Davala ve Hasan Şaş’ı da eklemek gerekir. Takımdaşlık denilen kavram, Florya’da tekrar onlar sayesinde anlam kazandı. Hiç şüphe yok ki, Galatasaray ve dünya futbolu için bu sezon, tarihe geçecektir. En az gol yiyen, en fazla gol atan, en çok galip gelen takım olmaları beklenmeyecek bir başarı değil, normal düşünüldüğü zaman ancak geçen yılki travmadan sonra böyle bir diriliş ve sonunda Kadıköy’de kalkan kupa, camianın unutulmaz başarılarından birisi olacaktır. Şimdi yönetimi ve teknik heyeti bırakarak, takımı şampiyonluğa taşıyan oyunculara bir parantez açalım…

Muslera: Uruguay’lı Galatasaray’a Lorik Cana + 6 milyon 750 bin Euro’ya geldi. Cana’nın 5 milyon euro değeri olduğunu düşünürsek, maliyetin nerelere ulaştığı ortada. İlk başlarda sırıtsa da, lige ve takıma adapte olduktan sonra ne kadar önemli bir oyuncu olduğunu gösterdi. Böyle bir kalecisi olan bir takımın taraftarı büyük oranda maçları stressiz izler. Kadıköy’deki şampiyonluk maçındaki performansı, İnönü’de Beşiktaş’la 0-0 berabere kalınan maçta sergilediği performans ilk akla gelen “sağlam” oyunları. Taffarel ve Mondragon’dan sonra dolmayan kaleci boşluğu dolmuş gözüküyor. Umarım Galatasaray’da uzun yıllar kalır.

Ujfalusi: Florya’nın kapısından girdiğinde taraftar ona burun kıvırıyordu. İki milli stopere alternatif olacağı düşünüldü ancak yaşına rağmen harika bir performans gösterdi Ujfalusi. Kariyerinde çok büyük takımlar olan ancak bugüne kadar şampiyonluk yaşamamış oyuncu, şampiyonluk halinde 18 yıldır uzattığı saçlarını kestireceği sözünü vermişti. O sözü tuttu. Yaşı insanı korkutuyor ancak performansı onu 2-3 yıl daha götürecek düzeyde. Ağır sakatlıklar yaşamaması gerekiyor tabi.

Semih Kaya: Servet’ten formayı aldı, bir daha bırakmadı. Kartal’da ilk devrede çok şans bulamamıştı ancak hoca değişikliğinden sonra sezonu yanılmıyorsam 17 maçla tamamladı. Semih’in hikayesi bana hep Metin Oktay’ı hatırlatıyor. Oktay: “Bu takımdan istemediğiniz sürece gönderilmezsiniz” demişti. Kulüp onu yeni sezon için gözden çıkartmıştı ancak ısrarla kalmak istedi. Kaderinin çizilmesinde Terim kadar kendi payı da var. Galatasaray’a uzun yıllar stoper aratmayacak bir performans çizdi.

Felipe Melo: Adı gazetelerde hiç yoktu. Takım yurtdışı kampındayken siyah antrenman formasıyla sahaya çıktı, Terim’le el sıkıştı ve gazeteciler Melo düz koşu yaparken birkaç kare görüntüsünü aldı. Kimdi, neden geldi, faydalı olacak mıydı belli değildi ancak Terim’in kararının ne kadar doğru olduğunu oynadığı oyunla gösterdi. Kariyer rekorunu kırdı attığı gollerle. Saha dışında da kendisini Riera ile yaşadığı kavga dışında çok güzel tanıttı. PR’ını çok güzel yaptı. Hep sıcakkanlı ve sevecen oldu. Takıma savaşan, savaşma isteğini ve hırsını arkadaşlarına yansıtan bir oyuncu mutlaka gereklidir. Galatasaray bu boşluğu Melo ile doldurdu. Rakip takım taraftarları eleştirse de, o Galatasaray’ın en iyilerinden biriydi. Umarım bonservisi alınır ve sürekli dile getirdiği 5 yıllık kontratı imzalar.

Selçuk İnan: Türkiye’nin en iyisi. O’nu kelimelerle anlatmak çok zor. Galatasaray’ın sezon başlamadan önce yaptığı en önemli ve iyi işlerden biriydi. Terim sayesinde kendisini çok geliştirdi. 5’i serbest vuruş olmak üzere 13 gol attı ve 13 asist yaptı. Şampiyonluk paylansa, aslan payı Selçuk’undur.

Engin Baytar: Kazım’ın sürpriz ayrılığından sonra forma şansı bulmaya başladı. Sezon içinde pek göze batmadı ancak stil olarak en sevdiğim oyuncu tiplerinden olacak ki, onu da bu listeye dahil etme ihtiyacı hissettim. Sezon boyunca ne sadece kanat, ne sadece orta saha oynadı. Bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi, harika kullandığı iki ayağı, ince bilekleri, top ayağındayken 2-3 hamle sonrasını görme yeteneği ile hücumda çok güzel işler yaptı. Enerjisini defans anlamında kullanan ve pres oyununu en iyi oynayan oyunculardan olarak Terim’in de gözüne girdi. Son vuruşlarını geliştirir, ceza sahası içindeki etkinliğini arttırırsa çok daha iyi bir oyuncu olabilir.

Johan Elmander: Takımın sarı kulesi. O da Ujfalusi gibi transferine dudak bükülenlerden. Başlarda formayı alamadı ancak aldıktan sonra da bırakmadı. Oynamadığı maçlar takımın ne kadar eksikliğini hissettiği de açık. Hücum yapan, bilekleri kuvvetli, yardımlaşmayı çok seven, kaleye sırtı dönük oyunu kolaylıkla oynayabilen Elmander, Terim’in jokerlerinden, şampiyonluğun da mimarlarından oldu. Baros’la iyi bir ikili oluşturdular ancak Baros’un kronik sakatlıkları ve istikrarsız oyunuyla bu ikilinin ömrü uzun olmadı. Necati ile de alışma devresine girecekti ama lig bitti. Terim’e göre, yeri garanti. Hesaplar Elmander’in yanına alınacak oyuncu üzerine yapılıyor.
Bu omurga üzerine emeği geçen daha birçok oyuncu var ama bunlar bence kilit rol oynadılar.

Kimler gitmeli?
Takımda elbette ayrılması gereken çok oyuncu var. Yeni arena zaten Şampiyonlar Ligi olacağı için, takviyeler ve kadro değişiklikleri mutlaka olacak. Bana göre şu isimler ile yollar ayrılmalı:
Aykut, Sabri, Gökhan Zan, Çağlar, Serkan Kurtuluş, Mehmet Batdal, Servet Çetin (zaten ayrıldı), Sercan Yıldırım.

Takviye isteyen bölgeler
Forvet, stoper, 2 kanat oyuncusu.
En doğru planlamayı Fatih Terim’in gerçekleştireceğinden elbette kuşkum yok…

4 Mayıs 2012 Cuma

Rakamlarla 34 haftanın Galatasaray analizi

Galatasaray yönetimi, geçen sezonki enkazı kaldırmak için takımın başına Fatih Terim'i getirmişti. Ardından nokta transferler, sistem oyunu, oyuncu ve teknik adam karakteri ile normal lig sezonunu 9 puan önde lider kapadı. Bugün de Play-Off şampiyonluk grubundaki liderliğini sürdürüyor. İlk 3 hafta zorlanan ve çeşitli sistemler deneyen Fatih Terim, sonunda 4-4-2'de karar kıldı ve galibiyetler arttı, iyi futbol izletti.

(İlk yarının ilk 8 maçı)

Galatasaray lige İ.B.B yenilgisiyle başladı. Bu maçta Eboue sol açıkta, bir müddet de forvetin arkasında görev yaptı. kimliğe bürünmeye her çalışan takımın yaptığı denemelerdendi bu tercih. Belediye mağlubiyetinden sonra Samsun galibiyeti ve arkasından Karabükspor beraberliği geldi. "Önceki sezonun kopyası mı oluyor" şeklinde sorular artarken, üst üste 3 maç kazanan Galatasaray, bu periyotta da Eskişehirspor, Ankaragücü ve Bursaspor'u yendi. Antalya ile golsüz beraberlik ve 9 kişi kalınan Gaziantepspor maçında alınan 4-2'lik yenilgi, yeniden karamsarlığa itti takımı.

İlk 8 haftada 4 galibiyet, 2 beraberlik, 2 yenilgi alan sarı kırmızılı takım, 13 gol attı ve kalesinde 8 gol gördü.

(İlk yarının, 9.-17. haftalık periyodu)


Kayserispor'u deplasmanda 2-0 yenen Galatasaray, ilk yarının sonuna kadar mağlubiyet yüzü görmedi. Mersin İdman Yurdu ve Beşiktaş'la golsüz berabere kalan takım, sırasıyla, Sivasspor, Gençlerbirliği, Fenerbahçe, Trabzonspor, Orduspor ve Manisaspor'u yendi. Beşiktaş maçından sonra başlayan süreç, ikinci yarının ilk üç maçına kadar galibiyetlerle devam etti ve 9 maçlık galibiyet serisine dönüştü.

9. haftadan 17. haftaya kadar olan süreçte 7 galibiyet, 2 beraberlik alan takım, 14 gol attı, kalesinde 2 gol gördü. Bu süreçte Galatasaray'a gol atmayı başaran takımlar Sivasspor ve Fenerbahçe oldu.

(İkinci yarının ilk 8 maçı)

Ligin ikinci yarısına 4-1'lik İ.B.B galibiyetiyle başlayan Galatasaray, sırasıyla Samsunspor, Karabükspor maçlarından da galip ayrıldı. Eskişehirspor'la golsüz berabere kalan takım, Ankaragücü'nü 4-0 yendi ancak bir hafta sonra Bursaspor'a 1-0 yenildi ve Antalyaspor'la berabere kaldı. Periyodun son maçında ise Gaziantepspor'u deplasmanda 2-1 mağlup etti.

18. haftadan 25. haftaya kadar olan süreçte 5 galibiyet, 2 beraberlik, 1 yenilgi aldı. 20 gol attı, 7 gol yedi.

(İkinci yarının, 25.-34. haftalık periyodu)

Galatasaray'ın hiç yenilmediği 2 periyottan birisi. Sırasıyla, Kayserispor, Mersin İdman Yurdu, Beşiktaş, Sivasspor, Gençlerbirliği maçlarını kazanan takım, Fenerbahçe ve Trabzonspor maçlarından beraberlikle ayrıldı. İki beraberliğin ardından Orduspor ve Manisaspor'u yenen takım, bu periyotta mağlubiyet yüzü görmedi.

Enteresan not ise şu:  Galatasaray bu sezon sadece Antalyaspor'u yenemedi. İki takım bu sezon yenişemedi. Ligin ilk yarısındaki maç 0-0, ikinci yarısındaki maç ise 1-1 sona erdi.

25. haftadan 34. haftaya kadar olan süreçte 7 galibiyet, 2 beraberlik aldı. 22 gol attı, 6 gol yedi.

34 haftalık performansın özeti ise,
23 galibiyet, 8 beraberlik, 3 mağlubiyet.
Attığı gol 69, yediği gol 24.  Ligi de 77 puanla tamamladı.









Galatasaray Trabzonspor 0-0

Galatasaray, Trabzonspor karşısında beklenmedik bir beraberlik aldı. Pazar günü, maça çok hızlı başlayan ve ilk 5 dakikada maçı ne kadar istediğini gösterircesine saldıran ve net pozisyonlar bulan Galatasaray, maçı ilk 25 dakikada rahatça kazanabileceği bir hale sokmuş, son 10 dakikada ise çeşitli hatalar yapmış, taraftarlarını korkutmuştu. Aynı takımla arka arkaya oynamak her zaman dezavantaj olmuştur. İki takım da bunu yaşadı. Trabzonspor Burak'ın dönmesiyle hücumdaki varlığını ne denli arttırdığını gösterdi. Galatasaray ise, Pazar günkü temposundan ve en önemlisi isteğinden çok uzaktı. Rakibi boğan, hataya zorlayan ve goller bulan takım, bu oyununu Trabzonspor'a kabul ettiremedi. Karadeniz temsilcisi, Galatasaray'ın rahat oyun kurmasına engel oldu ve önde bastı. Şenol Güneş'in kadro tercihi böyleydi. Solda Olcan, sağda Serkan.

Maçın hakemine de ayrı bir parantez açmak lazım. Süper Final'de maç yönetebilecek düzeye sahip olmayan Tolga Özkalfa, iki takımı da aldığı kararlarla zor duruma soktu. Maçın hakkı ise beraberlikti. Galatasaray'ın hücumdaki beceriksizliği, telafisi zor bir skora neden oldu. Neyse ki, Galatasaray'ın imdadına Beşiktaş yetişti ve İnönü'nde Fenerbahçe'yi yendi.

Puan farkı şimdi 3.
Beşiktaş'ın galibiyetinden sonra Trabzonspor'da Fenerbahçe karşısında mutlaka galip gelmek zorunda. Beşiktaş ise Fenerbahçeyi devirerek güç kazandı, Galatsaray'ın karşısına özgüvenli çıkacaktır. Trabzonspor, Fenerbahçe'yi yenerse, Galatasaray da Arena'dan galip ayrılırsa, Sarı-Kırmızılı takım turu Arena'da atacak. Play-Off'un kilit haftası bu hafta.
Bakalım Pazar akşamı nasıl bir tablo izleyeceğiz.