29 Aralık 2012 Cumartesi

O kupa kalkarken

"Puyol bana 'Kupayı kaldırdığında hayat sanki durmuş gibiydi' dedi. Haklıydı. Benim için de hayat durmuş gibiydi..."

21 Kasım 2012 Çarşamba

Biber gazlı cehennem...


M. United takımını karşılamak isteyen Galatasaray taraftarı ile çevik kuvvet polisleri arasında olaylar çıkmıştı...

18 Kasım 2012 Pazar

12 Kasım 2012 Pazartesi

Felsefe kaybı

Daha ligin 11. haftası ancak, tuhaf bir doyum var Galatasaray'da... Takım, Belediye maçından itibaren Cluj maçını düşünerek bekleyerek oynamaya başladı. Bu elbet hoş görüldü ancak bana kalırsa temel sorun felsefe kayması... Rakibi boğan, oyunun büyük bölümünü dikine ve yatay paslarla rakip yarı alanda oynayan Galatasaray'dan eser yok. "Bu oyunun üzerine nasıl çıkarım" düşüncesi gitmiş, yerine "Bekleyelim, rakip gelsin" görüşü yerleşmiş. Hal böyle olunca, G.Saray saldırmayınca, rakipleri yürekleniyor.  İlk yarılar da golsüz bitince, maçı izleyen taraftarı bir endişe alıyor...


Bu endişenin sebebi, "G.Saray gol atamayacak" değil. Kolay gol buluyor takım ancak bu sezon Galatasaray'ın gol yemeyeceğinin garantisi yok. Defans henüz oturmadı, Hamit hala çok Türkiye Ligi maçlarında yok, sol tarafta kimin oynayacağını kadro açıklanmadan tahmin etmek zor. Engin mi, Amrabat mı... İyileşen Elmander'in takıma dönüşü de aynı sorunu forvet bölgesine getirecek. Defans, zaten belirsiz. Cris-Dany, Cris-Semih, Dany-Semih... Bu da belirsiz. Yekta da orta alanda bana kalırsa yetersiz. Yekta özel, özellikleri olan bir oyuncu ancak bir yerde yetersiz kalıyor. Geçen seneki Galatasaray, bu sene yok. Üstelik, sadece ilk 11'de direkt oynayacak sayılı takviye yapılmışken...

Görünen şimdilik şu ki, Mersin tarzı maçları daha çok oynayacak Galatasaray...
Cluj'u bu taktikle yenmek, Galatasaray'ı ligde götürmez. Geçen yılki coşkulu oyuna bir an önce "Dönebilmek" lazım.
Bu da Terim ve oyuncuların elinde...


5 Kasım 2012 Pazartesi

10 hafta geride kalırken

Spor Toto Süper Lig'in geçen yıldan daha zor geçeceği önceden herkesin malumuydu. Ligde takımların her sene üstüne koyduğu, daha kaliteli bir oyun ortaya koyduğu ve hatta şampiyon olabileceğini Bursaspor örneğiyle yaşamıştık bile.
Artık makas kapandı. Her takım her takımı yenebiliyor, yenemese bile puan kopartabiliyor. Ligin başlarında rakipleriyle puan farkını açma şansını defalarca elde etmesine rağmen kullanamayan Galatasaray örneği, iyi bir örnek olur. Galatasaray lige, Süper Kupa'nın verdiği moralle başladı. İlk hafta Kasımpaşa galibiyeti ve ardından Beşiktaş deplasmanından alınan beraberlik ve iç sahada Bursaspor galibiyeti. İlk üç hafta böyle geçti.
Öyle ki, Süper Lig'e bu sezon adım atan, sezon öncesi yaptığı transferler ve gösterdiği performansla dikkatleri üzerine çeken Kasımpaşa, ligin her zaman güçlü takımlarından olan Bursaspor ve Beşiktaş derbisi geride kalmıştı. 4. haftada alınan 4-0'lık Antalya galibiyeti de, Antalya'nın şu anki lig konumuna bakılarak değerlendirilebilir. Deplasmanda kazanılan önemli bir üç puandı.
5. haftadaki maç ise, sarı kırmızılı takımın bu zamana kadar oynadığı en kolay maç olarak hafızalara kazındı. Akhisar 3-0'la geçildi, güven tazelendi ve yeni, umutlu şeyler söylenmeye başlandı ancak çöküş bu maçla başlayacaktı.

Geçen sene 4-4-2'ye rağmen merkez takımı olan ve bu yıl kanat takımına evrilmeye çalışan Galatasaray, ilk 4 hafta boyunca bunun sıkıntısını yaşadı. Taşlar oturmamıştı. Hala daha tam olarak oturduğunu söyleyemeyiz. Hamit'in geldiğinden bu yana olan kötü oyunu, Amrabat'ın defansa geri dönmeyişi, Engin'in cezalı oluşu ve Emre Çolak'ın geçen yıla göre üzerine koyamayışı en fazla öne çıkan kötü etkenler oldu. Bunu sadece ilk 4-5 hafta ile sınırlayamayız. Galatasaray hala bu sorunlarla boğuşuyor. Bunların yanına en büyük sorun, defansı eklemezsek hata olur. Ujfalusi'nin beklenmedik sakatlığı, bütün dengeleri bozdu. Yerine alınan Cris yavaş ve yetersiz, Dany ise aşırı soğuk kanlı bir görüntü çizdi. G.Saray'lılar kadro okunduğu zaman Ujfalusi varken ki güveni, hissedemediler, haklı olarak.

Bu durum, fazla sürmeyecekti. Elbet bir kırılma noktası olacaktı. Şampiyonlar Ligi'ndeki ister şanssızlık, ister beceriksizlik olarak değerlendirin, puanların alınamayışı, takımın moralini ve inancını kırdı, tokat gibi geldi. Bu performans lige de yansıyacaktı elbette. Gençlerbirliği ile 3-3 berabere bitirilen maç... Yine futbol şansını hatırlattı ancak puan getirisi olmayınca bir kıymeti yok. Takım yine galibiyeti koruyamadı. Bütün bu tablo içerisinde doğal olarak, G.Saray taraftarı her ne kadar yeni bir hocası da olsa, Kayserispor takımından çekiniyordu. Beklenenden kolay bir maç oldu ve 3-0 kazanıldı ancak goller erken bulunmasa, Kayserispor biraz direnç gösterse sonuç farklı olabilirdi.

Cuma günü de Belediye maçı kolaylıkla atlatıldı. "Sistem takımı olma" yolunda ilerlediğini söyleyen Galatasaray, farklı  bir oyun tarzına döndü. İleride basan, rakibi çıkartmayan ve oyunu olabildiğince hızlı oynamaya çalışan takımın yerinde, bekleyen ve hızlı çıkmaya çalışan bir takım vardı. Cluj maçı öncesi mantıklı bir hamle olarak değerlendirilebilir. Ama sıkıntılar sürüyor. Başarıya olan inancım şahsen kırılmış değil. Takımın verdiği sinyaller önemli. 1-2 yıl içinde sarı kırmızılı takım espas futbolu oynayabilen bir takım olacaktır. Sabır lazım. Eğer ki ligdeki puan kayıpları yaşanmasaydı ve Şampiyonlar Ligi'nde daha fazla puan toplayabilseydi, farklı konuşuyor olabilirdik. Üstelik, şampiyonluk yolundaki en büyük rakibi Fenerbahçe bu kadar puan kaybetmişken...










7 Ekim 2012 Pazar

Kalu'lar

Kasımpaşa'nın Kalu Uche'si varsa....
Çaykur Rizespor'un da Uche Kalu'su var.

"Balotelli kitap olur"



Real Madrid’in teknik direktörü Jose Mourinho, İnter günlerini yad etti. CNN’e verdiği röportajda Balotelli hakkında konuşan başarılı teknik adam, “Balotelli kitap olur” dedi.
Mourinho, CNN’e verdiği röportajda futbolun olay adamı Balotelli için “O çok eğlenceli biri. Balotelli hakkında 200 sayfalık bir komedi filmi yazabilirim” dedi. İtalya oyuncuyla olan bir anısını da paylaşan Mourinho “Rubin Kazan deplasmanına gittiğimde elimdeki forvetlerin hepsi sakattı. Milito ve Eto’o yoktu, beter bir durumdaydık. Elimdeki tek forvet Balotelli’ydi. 42. dakikada sarı kart gördü. 15 dakikalık devre arasında 14 dakika Balotelli ile konuştum ve kart görmemesi gerektiğini anlattım. İkinci yarı başladı, 46. dakikada kırmızı kart gördü” ifadelerini kullandı.

16 Eylül 2012 Pazar

Antalya'nın pozitif etkisi

Galatasaray, Antalya'ya giderken ufak da olsa çekinceler vardı. Zor deplasman, aşırı sıcak, kötü zemin ve futbol oynatmak istemeyen oyuncular... "Zor geçer" denilen deplasmanın düğümü 10. dakikada çözüldü. Devre biterken Amrabat farkı 2'ye çıkarttı ve Galatasaray soyunma odasına rahat gitti. Rakibin de 10 kişi kaldığını ekleyelim.
***
İkinci yarıda skoru isteyen bir takım vardı. Girilen gol pozisyonları, kaçırılanlar ve skora çevrilenler derken 4-0'la ayrıldı G.Saray. Hem Terim'in, hem de oyuncuların aklında Çarşamba günü oynanacak Manchester United maçı vardı ki bu sebeple bulunan her golden sonra takım oyunu rölantiye aldı ve kolayca galibiyete uzandı sarı kırmızılı takım.
***
Geçen yılki G.Saray'dan ne fark var? Geçen sene oyunu merkezden oynayan, tam anlamıyla 'kanat oyuncusu' diyemeyeceğimiz oyuncularla kurulu bir orta saha vardı. Emre Çolak ve Engin Baytar, oyunun hem defansif hem ofansif yükünü çekiyor, hem de orta sahanın merkezine sürekli yardıma geliyordu. Antalyaspor maçında bunu göremedik.
***
Bu tarz bir oyun oynanmasının nedeni 'kanat' karakterli oyuncuların takıma katılmasıydı hiç kuşkusuz. Solda Amrabat, sağda Aydın Yılmaz bu karakterde oynadılar. Skor olarak fark geldi ancak Selçuk ve Melo geçen sezonki maçlar kadar rahat değildi. Burada, Galatasaray bir karar vermiş gözüküyor. Geçen sezon oynanan merkez ağırlıklı oyun bu yıl kanada kayacak gibi.
***
Bu karakterdeki oyuncularla her maç çıkmaz Terim. Özellikle bol mücadele gerektiren maçlarda böyle bir kadro sahaya sürmez. Aydın'ın yerine Hamit olsaydı, orta sahanın yükü azalabilirdi. Ancak hastalık böyle bir kadroya zorladı tecrübeli hocayı. Ama pozitif de bir yanı var bu kadronun. Zor bir deplasmanda bu şablonla ne yapar takım, o görüldü.
***
Son olarak Manchester United maçı: Sarı kırmızılı takım çok zorlanmadan 3 puanı aldı ve kendini yormadı. Önemli maç öncesi moral oldu. Manchester karşısında daha çok mücadele eden, daha çok koşan bir Galatasaray izleyeceğiz. Şok preslerin işe yarayacağı bir maç olacağını düşünüyorum. Elmander ve Umut'a bu noktada çok iş düşecek. Maçın ilerleyen dakikalarında da Engin ve Burak'ın oyuna dahil olacağını düşünüyorum.

13 Ağustos 2012 Pazartesi

Galatasaray - Fenerbahçe Final Yorumu

Final maçı, beklendiği gibi başladı. Galatasaray'ın ön ve orta bölgede presi silah olarak kullandı. Bunu tahmin etmek için futbol bilgini olmaya gerek yoktu. Galatasaray, karşısında beklediği gibi bir Fenerbahçe buldu. Kadro üzerine yorum yaparken Fenerbahçe'nin Yobo'yu arayacağını söylemiştim, öyle de oldu. Bekir - Egemen ikilisi beklenenin çok uzağında kaldı. Bu başarısızlığı Elmander ve Umut'un rakibi bozmaya yönelik oynadığı oyunu da eklemek gerekiyor. İki oyuncu Fenerbahçeli oyunculara oyun kurma fırsatı neredeyse hiç vermedi. Uzun toplar da Dany ve Semih'te eridi. Orta-saha sorununa da çözüm bulamamış takım. Topal ve Baroni, oyunu sürekli yana ve geriye oynadı. Bu iki oyuncu, önlerindeki Alex'le aralarındaki mesafe zaman zaman 20 metreye kadar inmesine rağmen bağlantı kuramadılar. Kuyt istekliydi ancak yalnız kaldı. Krasic ve özellikle  Sow hamleleri de çok geç geldi. Fenerbahçe adına maçta öne çıkan bir oyuncu olmadı.

***

Galatasaray'a gelirsek... Oyuna istekli başladı. Herkes Melo'nun eksikliğinin ne kadar hissedileceğini merak ediyordu. Zaman zaman bu boşluğa düştü takım. Engin maçın önüne geçecek bir hareket yaptı. Ne olursa olsun, yaptığını bir futbol severin onaylaması mümkün değil. Oyunda kaldığı süre içerisinde de kopuk kopuk oynadı. Dany, Forentina maçındaki savurganlığını bu maçta göstermedi. Tek sorunu çok fazla ileri çıkması olarak görülebilir. Öz güveni çok yüksek bir oyuncu. Topları doğru kullandı. Semih de her maç üzerine koyuyor. 30 yaşında bir İtalyan defans oyuncusu gibi. Futbol için büyük kazanç. Hamit formaya ısınamamış. Sahiplenmesi şart. Kuvvetli bir oyuncu ama denge sorunu var. Biraz da çabukluk kazanması lazım, hamlelerde geri kalıyor. Selçuk İnan'a ben söyleyecek söz bulamıyorum. Her sene üzerine koyuyor, dünyada kendi mevkisinde sayılı oyunculardan. Emre Çolak, yine göze battı. Çizgisini bozmazsa büyük kazanç olur. Umut ise en büyük tebrikleri hak ediyor. Sarı kırmızılı formayı uzun yıllar giymiş bir oyuncu gibi. İnanılmaz bir pres gücü ve kuvveti var. Sezon öncesi kampında testlerdeki kas bütünlüğü onu takımda bir numara yapmıştı. Fransa tecrübesinin büyük katkısı var bu kas bütünlüğüne. Türkiye'ye dönen Hakan Şükür de aynı durumu bize göstermişti.
Ve 10 kişi kalan takım... Engin'in yokluğunu Galatasaray hiç hissetmedi. Karttan sonraki değişiklikler yerindeydi. Takım yine 11 kişiymiş gibi mücadele etti. Eksikliğe rağmen gösterilen bu direnç, Fenerbahçe'nin de elini kolunu bağladı. Galatasaray, maçı sonuna kadar hak etti ve kazandı. Hakem ise gerçekten kötüydü. İki takım adına da yanlış kararlar verdi.
Artık Avrupa'da başarı zamanı...


11 Ağustos 2012 Cumartesi

Galatasaray - Fenerbahçe Süper Kupa maçı

Futbol severlerin adetidir maçları önceden kafada oynamak. Olası 11'ler düşünülür, saha ve çevre koşulları, hakemler, oyuncuların o günlük performansları vs düşünülür, önceden çeşitli yorumlar yapılır. Galatasaray'ın Fenerbahçe ile Erzurum'da yapacağı Süper Kupa maçı için de beyin jimnastikleri başladı.
İki takım da, belirli şablonlara, oyun düzenlerine sahip. Fenerbahçe pasa dayalı, oyunu kontrolünde tutmayı seven bir takım görüntüsündeydi, bütün yıl. Galatasaray'ın ise en öne çıkan özelliği ise üçüncü bölgedeki hücum, ikinci bölgedeki şok presleri. Geçen yıl oynanan 4 maça baktığımız zaman, Galatasaray'ın bütün maçlarda neden baskın oynadığını en kısa yoldan böyle anlatabiliriz. Her takım topa sahip olmak ister ancak çok yetenekli oyuncularınız varsa bunu en üst düzeyde yapabilirsiniz. -Barcelona örneği-

***

Fenerbahçe'nin oyun anlayışı Galatasaray karşısında değişmeyecektir. Topa sahip olmak isteyecekler ve başarılı forvet ayakları vasıtasıyla gol arayacaktır. Kuyt'ın 3. bölgede tek başına oynaması Galatasaray adına bir avantaj olur. 3. bölgede yaratıcılığı Sow kadar değil ancak mücadele gücü yüksek bir oyuncu. Aykut Kocaman, oynayacağı oyun tarzına göre bu ikiliden birini seçecektir. Krasic, Fenerbahçe için de Türk futbolu için de bir şans. Çok yetenekli bir oyuncu. Forma şansı bulup bulamayacağı belli değil. Solda Stoch, yine en önemli hücum silahı olacaktır. Emre'nin olmayışı da Fenerbahçe'nin en büyük dezavantajı. Oyunu genellikle geriye ve yatay oynayan Mehmet Topal, Emre'nin boşluğunu dolduramadı. Fenerbahçe'nin en büyük eksikliği orta bölgede. Alex oynarsa, bölgenin zafiyeti daha da artacaktır. Derbiye Alex'siz başlarsa Fenerbahçe, bu şahsen beni şaşırtmaz. Defans bölgesinde de soru işareti var. Geçen sene derbiler dahil sezon boyunca defansta ayakta kalan tek isim Yobo'ydu. Everton'la kısa süre çalıştı ama forma giyip giymeyeceği belli değil. Egemen yetenekli bir isim ama Yobo gibi topu etkili kullanamıyor, tıpkı Bekir gibi. Yani, Fenerbahçe orta sahada Emre'yi, defansta Yobo'yu arayan bir Fenerbahçe olacak. Avantajları, yüksek motive gücü ve Vaslui galibiyeti olacaktır.

***

Galatasaray sezonu açtı ancak tam anlamıyla ciddi bir sınav verebilmiş değil. Lazio maçında özellikle ilk yarım saat mükemmele yakın oynayan Galatasaray, bütün maçı başarıyla kotarmış, maçı da kazanmıştı. Fiorentina karşısında da tutuk başladı Galatasaray. Rakip klasik İtalyan takımı olunca, kilit açmak için uzun uğraş verdi sarı kırmızılı takım. Elmander'le pozisyonlar, Umut'la da golü buldu. Selçuk genellikle kendi yarı sahasına çakılı oynuyor ve Melo'yu arıyordu. Melo sonunda geldi ama forma giyecek düzeyde değil. Galatasaray'ın Fenerbahçe karşısına agresif bir oyunla çıkmasını bekliyorum. Buna bağlı olarak İleri ikilinin Elmander-Umut olmasını bekliyorum. Selçuk'un yerine ise, Hamit'i, Hamit'in kanadına da Engin'i görevlendireceğini düşünüyorum Terim'in. Galatasaray'ın en büyük artısı geçen yıldan sonra korunan iskelet kadro ve önceki seozonun bütün maçlarında Fenerbahçe'den üstün oynamanın morali. Artık 24 saatten az kaldı. Bakalım futbol ne konuşacak.

6 Ağustos 2012 Pazartesi

Galatasaray - Lazio değerlendirmesi

Zayıf takımlarla hazırlık maçları oynadığı için eleştirilen Galatasaray, ilk ciddi sınavına, İzmir'de Lazio karşısında çıktı. Maçın İzmir'de oynanması, sıcak havalara alışmak için iyi bir tercihti. Oyuncular zorlandı ancak bu hava koşullarında 4-5 lig maçı oynayacağını düşünülürse, karar daha iyi anlaşılabilir. Maça geçersek; Galatasaray, ligde aşağı yukarı oynatacağı standart 11'ine yakın bir kadroyla sahaya çıktı. Sol tarafta genellikle Amrabat'ın daha fazla forma giyeceğini düşünüyorum. Ancak Emre Çolak'ın da performansını yabana atmamak gerek. Genç oyuncu, harika oynadı. Umarım elindeki Fatih Terim şansını kullanır. Üstelik, Hagi bile, velihatlı olarak kendisini göstermiş, Emre'yi övmüşken...

***
Galatasaray, maça beklendiği gibi hücum presle ve ofansif bir oyunla başladı. Melo'nun yokluğu, Selçuk'u Galatasaray yarı sahasına daha yakın oynamaya itmiş. Melo'nun yerine oynayan Engin, o bölgenin oyuncusu olmadığını gösterdi. Hücum anlamında yaratıcılığından yararlanılabilir ancak kesicilik, oyun kurma ve sorumluluk alma özellikleri Melo'nun çok gerisinde. İkinci yarıda Hamit'in bu bölgeye geçişi Galatasaray'a nispeten yaradı ancak Lazio maçı Melo'nun ne kadar elzem bir oyuncu olduğunu tekrar gösterdi. Hamit gerçekten kaliteli bir oyuncu. Fazla top tutuyor ve henüz formayı tam anlamıyla sahiplenmiş değil. Daha da iyi olacak.

***

Elmander & Burak
Galatasaray'ın "Çilek" aramasına en başından beri gerek yoktu. Sezon öncesi herkesin kafasındaki forvet ikilisi olan Burak ve Elmander, Lazio sınavına birlikte çıktı. Mücadele gücü yüksek, iki başarılı forvet oyuncusu, ne kadar uyumlu olduklarını gösterdi. Elmander için golle başlamak önemliydi. Harika bir sezon geçirmesine rağmen, Süper Final'in son maçında aldığı darbe onu kötü etkilemiş, EURO 2012'de de istediği performansı yansıtamamıştı. 45 dakika birlikte oynayan ikili "Birlikte oynarlar mı?" soru işaretini giderdi ve sezon öncesinde olumlu sinyaller verdi.

***

Dany, isabetli paslarıyla dikkat çekti. Daha da iyi olacaktır. Sol tarafta Hakan Balta, bu yıl geçen yıldan daha iyi bir performans sergileyebilir. Hücuma katılırken hırslı ve istekli, defansta her zamanki gibi kuvvetliydi. En önemli özelliği olan, oyun okuma ve kademeye girme sezilerini kaybetmediğini gösterdi. Üstelik, yeni sezonda büyük ihtimal Galatasaray'ın yeni kaptanı olacak. Eboue, alternatifsiz bir oyuncu. Ujfalusi, 1 yıl sonra emekli olacağını söylüyor ancak karar değiştirirse kimse şaşırmasın, çünkü fizik kalitesi bunu gösteriyor.

***

Takım performansı
Galatasaray'ın fizik gücü ve kapasitesi büyük artış göstermiş. Sezon başlamamasına rağmen, ortaya konan performans muazzam. İleride sürekli basan, geçen yılki oynadığı oyunun üzerine koyacağını gösteren bir Galatasaray vardı. Zaten bunu anlamak için, Elmander'in golünü bile izlemek yeterli sadece. Geçen yıla göre hem daha diri hem de daha kuvvetli. Bu konuda Elmander'in yanına Necati'yi de koyabiliriz. Bu zamana kadar oynadığı hazırlık maçlarında hep diri, ayakta ve istekli gözüktü.

Kısacası
Galatasaray iyi yolda. Takviyelerin takıma alışma süreci tamamlanınca, tamamen kanat kimlikli oynayan Amrabat sol tarafta oynamaya başlayınca, Burak takıma alışınca, daha iyi olacaktır Galatasaray. Sinyaller iyi.
(Fotoğraf, Adem Kabayel - Hürriyet)

2 Ağustos 2012 Perşembe

Ljubljana - Galatasaray

Geçtiğimiz sezon büyük takımlarla hazırlık maçları oynayan Galatasaray, bu yıl çıtayı o kadar yükseltmedi. İnter, Liverpool, Real Madrid gibi takımlarla mücadele eden Sarı-Kırmızılı takım, bu yıl Kirchbichl, İstanbulspor, Konyaspor ve Ljubljana takımlarıyla oynadı. Takvimde de güçlü sayılabilecek ekipler var. Sıradaki hazırlık maçları Fiorentina ve Lazio ile yapılacak. Dün oynanan Ljubljana, diğer rakiplere nazaran daha güçlü bir takımdı. Geçelim maça...

***
Galatasaray'ın transferlerden sonraki olası kadrosu, futbol severler için 3 aşağı 5 yukarı belli. Daha önceki yazılarımda ben de düşüncemi paylaşmıştım. Beklediğime yakın bir 11'le çıktı Galatasaray. Selçuk-Hamit ikilisini göbekte düşünmüştüm ancak Terim, uzun süre forma giymeyen Yekta'yı o bölgede denedi. Yekta maça pas hatalarıyla başladı. Güç olarak gelişmeli, daha fazla sorumluluk almalı. Üstelik, Engin Baytar gibi o da basit pas oyununu oynayamıyor. Engin'i ortada görünce bu kanıya varmak zor olmadı. Kanatlardaki etkinliğini orta alanda göstermedi.
Hamit'e de ayrı bir parantez açmak lazım. Oynamayı özlediği belli. Formayı sahiplendiğinde çok yararlı olacaktır. O da tam bir kanat oyuncusu gibi oynamadı, orta alana yakın durdu. Fatih Terim, geçen yıl bu sistemle şampiyon oldu. Aydın ve Riera oyuna girince gerçekten iki kanadı olan bir takım görüntüsüne bürünüyordu Galatasaray takımı. Melo transferi gerçekleşirse, Hamit'i sağda göreceğiz. Sol tarafta da gerçek bir kanat oyuncusu olan, üstün yetenekli Amrabat olacak. kanatların asimetriği için iyi olarak. Tıpkı geçen yıl Eboue-Hakan Balta asimetriği gibi. Hakan'ın defansif, Eboue'nin ofansif katkısından yararlanıyordu Galatasaray. Şimdi bu ikilinin önünde Hamit ve Amrabat oynayacak.
Maça dönersek...

***
Galatasaray, önceden de belirttiğim gibi, güçlü takımlarla hazırlık maçı yapmamanın eksikliğini gösteriyor. Kadro kalitesi çok üst düzeyde. Necati geçen seneden daha diri, ayakları yere daha sağlam basıyor. Dany iyi bir görüntü çizmedi. Burak pozisyona girmek konusunda sıkıntı yaşamıyor, uyuma ihtiyacı var. Elmander'in eksikliğini çekiyor takım ancak Umut, çalışkanlığıyla bu açığı kapatacak gibi. Ciddi bir alternatif.

***
Ölçü olamayacak bir maç oynadı Galatasaray. Olumlu-olumsuz konuşmak için çok erken. Fiorentina ve Lazio maçları belirleyici olacaktır. Hedef de doğal olarak Süper Kupa maçı. Terim'li Galatasaray, bu açıkları kapatacaktır.


25 Temmuz 2012 Çarşamba

Metin Oktay / Semih Kaya


Galatasaray, içinde efsaneler barındıran Türkiye'nin en köklü spor kulüplerinden biri. Sahip olduğu efsanelerin sözleri, kulüplerine olan bağlılıkları gelenek halinde nesilden nesile ulaşır. İşte Metin Oktay'ın efsane sözlerinden birisi bu: "Galatasaray'dan gitmek isteyen gönderilir, hep böyle olmuştur. İstemeyen de gitmemiştir."

***

Semih Kaya, bu sözden nasibini alan futbolculardan. Galatasaray ile yolları iki kez ayrılan, ağır sakatlıklar yaşayan Semih Kaya, sezon başında kiralık olarak gönderilmesi planlanan oyunculardandı. O ise, gitmek yerine ısrarla Galatasaray formasını istedi ve kendi şansını kendisi yarattı. Sadece futbol için değil, yaşadığımız hayat için de alınması gereken bir ders bence.

***

Genç, başarılı oyuncunun yolu da umarım yeni sezonda da açık olur ve kendi şansını kendisi yaratan nice genç oyuncuyu izleriz.

24 Temmuz 2012 Salı

Röntgen sonucu: Omurgada Çatlak

Transferin hızlı takımı Galatasaray, kadrosuna kattığı oyuncularla adeta gövde gösterisi yaptı. Taraftar, Fatih Terim'in ve hatta Selçuk İnan'ın en çok istediği Felipe Melo transferi ise sürüncemede kaldı.

Oyuncunun menejerlik şirketi görüşmelerin durduğunu internet sitesinden duyurdu. Şimdi merak edilen konu, o boşluğun dolup dolmayacağı.
Elbette Galatasaray Türkiye'nin en büyük, en güçlü takımlarından biri ve elde etmek istediği oyuncuyu alabilecek güce ve imkana sahip ancak kilit soru şu: Melo transfer edilemediği takdirde yerine alınacak oyuncu Melo'nun yaptığı katkıyı yapabilecek mi?

Selçuk Melo ikilisi geçen yıl takımın attığı 78 golün 25'ine imza atmış, Selçuk, ayrıca yaptığı 15 asistle takımın gol yükünü çekmişti.

2011-2012 sezonunun iskeletinin en önemli parçalarından Melo'yu kaybetmiş gibi gözüküyor Fatih Terim. Gündeme gelen alternatif isimlerin Melo kadar katkı sağlayacağı (en azından kağıt üstünde) şüpheli.

Yeni sezon öncesinde ilk yapması gereken transfer hamlesini ağırdan alan yönetim umarım daha da geç kalmaz.

21 Temmuz 2012 Cumartesi

Arda Turan dönmeli mi?

14.lüğü gören ve ligi 8. bitiren Galatasaray, toparlanmak için her alanda köklü değişiklikler yaptı. Yönetim değişti, Terim hamlesi yapıldı ve doğru teşhislerle her takımın beceremeyeceği şekilde ayağa kalktı. Terim'in yeni sezon planlarında en önemli oyuncu hiç şüphesiz Arda Turan'dı. Sezon başlayana kadar her fırsatta Galatasaray'ın oğlu olduğunu, takımda kalacağını yineleyen Arda, her açıklamasında taraftarın ve camianın yüreğine su serpiyordu.

Polat yönetiminin ona çok haksızlıklar yaptığını, zor durumda bıraktığını söylemek yanlış olmaz. Genç yaşında koluna bant takıldı, taşıyamayacağı bir yükün altına sokuldu. Gazetelerde Arda hakkında çıkartılan olumsuz haberlerin kaybedilen maçlardan sonra özellikle yer alması genç oyuncuyu içten içe rahatsız ediyordu. Yeni yönetim Arda'ya daha soğuk kanlı yaklaştı ve daha uzlaşmacıydı ancak Arda, son olarak Liverpool maçında sahaya çıktı ve o maçtan sonra aşık olduğu parçalıyı bir daha giymedi. Sezonun başlamasına çok kısa bir süre kala Arda'nın bu hareketi elbette hoş olmadı. Yönetimde olup Arda'nın kulağına "Güneşi görmek istiyorsan, Bulut'u kenara çek" diyen yöneticiler Ahmet Bulut dahil olmak üzere Arda'yı olumsuz etkileyecek her koşuldan uzaklaştırmaya çalıştılar ancak başarılı olamadılar. Arda'nın gidişinde de Bulut'un büyük etkisi oldu. Üstelik en yakın arkadaşı Selçuk'ta Galatasaray'da olmasına rağmen.

Dönmek İstiyor


Şimdi ise Arda'nın dönmek istediği söyleniyor. Atletico kâr elde etmeden Arda'yı satmaz diye düşünüyorum ve bu paralelde yönetimin gözünü karartıp 12 milyona sattığı oyuncuyu bir yıl aradan sonra 20 milyona tekrar geri alacağını düşünmüyorum, düşünmek istemiyorum.


Saha içi bu dönüşe müsait mi?


Galatasaray taraftarı Arda'ya saha içinde yer aramaya başladı bile. Arda'nın en başarılı olduğu mevki hiç şüphesiz sol kanat. 3 gün önce biten ve 8 milyon Euro'ya mâl olan Amrabat'ın mevkisi yani. Ki mevcut kadroda o bölgede oynayabilecek: Amrabat, Riera, Culio, Emre Çolak, Engin, Hamit (zorda kalınırsa) gibi kalitesi tartışılmayacak oyuncular var -verim konusunda Riera'yı bir kenara koymak lazım- Bu tabloda Arda lüks olacaktır. 
Diyelim ki sistem 4-2-3-1'e döndü ve Arda forvetin arkasına kaydırıldı. Bu sefer de elinizdeki kaliteli forvetlerden feragat etmek zorunda kalacaksınız. Elmander mi, Burak mı, Umut mu, Necati mi, Baros mu yedek oturacak? 


Durum özetle bu. Geçen yıl "Gidecek mi kalacak mı" tartışmalarının merkezine koyduğumuz Arda, bu yıl "Dönsün mü dönmesin mi?" polemiğiyle Türkiye gündemine geri döndü. Neler olup biteceğini önümüzdeki günler gösterecek. 

15 Temmuz 2012 Pazar

Galatasaray 2012-2013

Yarattığı potansiyelin farkına varan Galatasaray, bu yıl kimsenin inkar edemeyeceği güçte bir kadro kurdu. Geçen yılı zayıf kulübeyle çift kulvarda koşan takım, bu yıl direkt olarak ilk 11'de forma giyebilecek futbolcular transfer etti. Takımın en büyük artısı, geçen yıl sahip olduğu ve kusursuz işleyen omurgasını korumak oldu. Kalede Muslera önünde Semih ve Ujfalusi, orta alanda Selçuk ve Melo ve ileride Elmander. Geçtiğimiz sezon forvet hattında sürekli görev yapan Elmander'in yanına Burak Yılmaz transfer edildi. Kulüp bu yıl hatırı sayılır miktarda para harcadı ancak yapılan transferlerin yıllık değil, uzun vadede yapıldığı göz önüne alınırsa, durum daha anlaşılır olabilir.

Bu arada, mevcut kadroyu 2000 kadrosuyla karşılaştıranlar arasına eski futbolcu Hakan Şükür de katıldı. Şükür, Terim'in sahip olduğu kadronun gelmiş geçmiş en iyi kadro olduğunu, saha içinde oynayanlar kadar kenarda oturacak oyuncuların da çok değerli olduğunu söyledi. 2000 kadrosunda Hagi'yi ayrı bir yere koyarsak, iki takımı kantara koyduğumuz zaman  bu yıl oluşturulan kadronun daha kuvvetli olduğunu söyleyebiliriz. Amrabat'ı takım oyununa, Burak'ı da çift forvete alıştırmak gerekli tabi.

Çağ atlayan Galatasaray

2010-2011 sezonu Galatasaray için tarih defterinden silinmeyecek bir sezondu. Kötü oyun, mağlubiyetler, istikrarsızlık, kayıp özgüven ve daha fazlası. Takım ligi 8. bitirmiş, sezon içinde 14.lüğü görmüştü. Üstüne üstlük, elden çıkan Sami Yen ve yerine sahip olduğumuz Türk Telekom Arena ile ilgili siyasi sorunlar yaşamıştı. Başbakana yapılan protesto, taraftara sırtını çeviren bir, kurul tarafından ibra edilemeyen bir yönetim. Kulüp içinde acizlik havası hakimdi, 100 yaşını devirmiş camiada.

Bu kaosta Galatasaray yeni başkanını seçti; Ünal Aysal. Rekor oyla başkan oldu, camiayı toparladı, bütün spor dallarına el attı. En çok gözümüzün önünde olan futbol takımı ise, önce Terim'e emanet edildi ve ardından başarılı transferler hamleleriyle yeni bir kadro kuruldu. Galatasaray'ın enerjiye, savaşan bir takıma ihtiyacı vardı. Defansa lider Ujfalusi, ileride bitmek tükenmek bilmeyen enerjiye sahip Elmander, orta alana Türkiye'nin en iyi oyuncusu Selçuk İnan ve kimsenin itiraz edemeyeceği Felipe Melo monte edildi. Kalede de dünyanın en iyi 7. kalecisi ünvanıyla Muslera vardı ve iskelet bu şekilde oluşturuldu. Gençler takıma kazandırıldı ve dünyada sayılı kulübün gerçekleştireceği şekilde Galatasaray yıkıntı halinde geçen sezonun ardından şampiyon oldu.

Yönetimsel olarak da gelişme vardı tabi. Vizyon sahibi bir başkanın önemi bir kez daha ortaya çıkmış oldu. Taraftarı fişleyip "Stada giremeyecekler" diyen Polat ve yönetiminin yerine, her türlü siyasal krizi göze alarak stat konusunda dimdik duran bir yönetim görevdeydi. Bugün Galatasaray yönetimiyle herkes gurur duyuyordur. Çok da güzel isimler çıktı karşımıza. Polat'a rakip olduğu zaman eleştirilen Adnan Öztürk, yeni yönetimde taraftarın sesi ve sevgilisi oldu.

Aysal yönetiminin tek hatası, ilk dönemde yapılan transfer hamleleriydi ancak bu yıl yaptığı transferlerle önceki seneyi unutturdu. Podolski, Shaqiri, Reyes gibi yıldızların bildirimleri taraftarı ters köşeye yatırdı ancak savunduğum gibi bu dönem tam bir gönül alma dönemi oldu. Sırasıyla Dany, Umut, Hamit, Burak, Amrabat transferleriyle Galatasaray, belki de tarihinin en iyi kadrosunu kurdu. Bunu sadece ben değil, efsane kadronun içinde yer almış Hakan Şükür de söylüyor.

Doğal olarak bütün bu döngünün bir de mali boyutu var. Galatasaray'ın çok harcadığına dair haberler etrafta dolaşmaya başladı bile. Hiçbir zaman "Manchester United renkli fotokopi bile çekemiyor" diyerek Demirören yüzsüzlüğü yapmam ancak Galatasaray'ın sahip olduğu değerleri az-buçuk biliyorum. Avrupa'dan gelecek para, ligde şampiyonluğa oynayacak takımın elde edeceği para, stat geliri ve henüz değerlendirilmemiş Riva arazisi. Yönetime danışmanlık yapan bir yakınımızın ağzından birebir duydum, Galatasaray Riva'yı sattığı an bütün borçlarını kapatıp mali olarak artı pozisyona geçebilecek durumdaymış. Taraftarın güvenmesi gerek. Vizyon sahibi, kuvvetli, gerektiğinde dik duran ve Galatasaray'ın gücünün farkında olan bir yönetim var.





1 Temmuz 2012 Pazar

Mario Balotelli

Futbolun asi çocuğu. Ailesini reddeden, 3 yaşında evlat edinilen, sıkıntılı bir çocukluk geçiren ve şimdiki zamanında ise tuhaflıklarla andığımız İtalyan futbolcu. Onu evlat edinen aile futbol oynaması için daha büyük bir şehre taşınmasaydı, bugün cinayet, hırsızlık gibi suçlardan hapiste olabilirdi. 


***
Premier lig maçları Lig TV'de yayınlandığından beri ülkemizde izlediğimiz lig, İspanya ligi oldu. O yüzden EURO 2012'de ülkemizin de gündemine de oturdu, Mario Balotelli. Normalde İngiltere'de her hafta -bazen daha kısa süre- skandallarla anılan, her yaptığı olay olan bir kişilik. Prandelli ona bu kadar tahammül etmeseydi daha az maç oynayacaktı. Israr etti, kazandı ve İtalya büyük bir sürprizle turnuvanın favorisi Almanya'yı Balotelli'nin müthiş oyunuyla yendi. Saha içinde kendisine hayranlar ve düşmanlar kazanan genç yıldız, şu sıralarda söyledikleriyle de gündemde. Attığı gollere neden sevinmediğini sorusuna böyle yanıt vermişti: "Gol atmak benim işim. Sahada işimi yapıyorum. Postacının görevi de mektup dağıtmak, o işini yaparken seviniyor mu?" 


***
Almanya maçında da attığı 2. golden sonra formasını çıkartmış, kurallar gereği kart görmüştü, izleyenler hatırlar. Maçtan sonra bir muhabir kendisine "Kart göreceğini bile bile neden formanı çıkarttın?" dedi ve Balotelli de cevap olarak: "Bence kartın formamı çıkartmamla alakası yok. Hakem kaslarımı kıskanmış olmalı!" dedi. 


***


Bugün de final günü. Büyük bir sürprizle turnuvanın finaline çıkan İtalya, kupayı kovalayacak. Prandelli temkinli. Diğer oyuncular ne düşünüyor bilemeyiz ancak Balotelli maçtan bir gün önce saha içindeki rakibi Pique'ye meydan okudu: "Shakira'yı final maçına davet edeceğim. Böylece sevgilisi Pique'ye neler yapabilecegimi görecek"


***

Futbolcular büyük maçları hep önceden kafasında oynarlar, aynı teknik adamlar gibi. Pique ne düşünmüştür bilinmez ancak, saha içinde enteresan bir eşleşme izleyeceğiz. 


***


Son söz: Balotelli sempatik, İtalya da favori düzenim çift forvetle oynuyor ancak kalbim en başından beri İspanya'dan yana. 





2 Haziran 2012 Cumartesi

Euro 2012 değerlendirmesi

Avrupa'da heyecan en üst noktada. 8 Haziran akşamı yapılacak ilk santra, futbol seveler için muhteşem bir şölenin başlangıcı olacak. Türkiye olarak bu organizasyonda yokuz ancak ekran başında sempati duyduğumuz takımları destekleyeceğiz.
Gruplara bakacak olursak:
A- Polonya, Yunanistan, Rusya, Çek Cumhuriyeti
B- Hollanda, Danimarka, Almanya, Portekiz
C- İspanya, İtalya, İrlanda, Hırvatistan
D- Ukrayna, İsveç, Fransa, İngiltere

Ben bu turnuvanın favorisi olarak İspanya'yı görüyorum. 2010 Dünya Kupası tahminim tutmuştu. Sıra Avrupa Şampiyonası'na geldi. Umarım yanılmam.

*      A grubuna bakacak olursak, oyun karakteri olarak birbirine çok benzeyen takımların yer aldığını kolaylıkla görebiliriz. Çoğunlukla Doğu Avrupa ülkelerinin oluşturduğu bu gruba yabancı olacak tek ülke Yunanistan olacak. Polonya'nın en sahibi olmanın verdiği avantajı ne kadar kullanabileceği belirsiz. Hazırlık maçlarına, kadrolara ve tecrübeye bakarsak, grubun favorisinin Rusya olacağı çok açık. Bol bol berabere biten maçlar izleyeceğiz gibi.

*      B grubu turnuvanın "ölüm grubu" denilen futbol klişesine çok uygun bir grup. Danimarka, sürprizlere açık, her şeyi yapabilecek bir takım olarak görünmüyor. Stil olarak ve lig kalitesi olarak gruptaki diğer Orta Avrupa takımlarının çok gerisindeler. Portekiz'in, Ronaoldo'nun ayağına bakan oyun anlayışının değişip değişmediği bu turnuvada ortaya çıkacak. Kaliteli oyuncuları olan ancak iyi bir takım görüntüsü vermeyen Portekiz'in ben grubu 3.lükle bitireceğine inanıyorum. Almanya-Hollanda ikilisinden birisi grubu birinci bitirecek. Bu ikili arasında da bana kalırsa oynadığı futbol kalitesi ve hücum gücü sebebiyle Almanya bir adım önde.

*      C grubunun favorisi, kesinlikle İspanya. Turnuvanın en değerli takımına sahipler ve önceki turnuva becerileri, 2008 ve 2010'daki başarıları İspanya'yı mutlak favori yapıyor. Yıllardır toparlanamayan, yaşlı kadrosunu yenileyemeyen ve hazırlık maçlarındaki başarısız görüntüsünü sürdüren İtalya'nın grupları çıkması benim için sürpriz olur. İtalya'nın performansına bağlı olarak Hırvatistan'ın grup ikincisi olacağını, İrlanda'nın da son sırada yer alacağını düşünüyorum.

*      D grubu, turnuvalarda başarısız olan iki takımın rekabetine sahne olacak: İngiltere ve Fransa. İsveç ise takım oyununu seven ancak ileride İbrahimovic'in ayağına bakan bir takım görüntüsü çiziyor. Ukrayna iki ev sahibinden biri. Performansları İngiltere ve Fransa'nın durumuna göre değişkenlik gösterebilir ve sürpriz bir şekilde 2. olabilir. Az puan farkıyla İngiltere'nin lider olarak gruplardan çıkacağına inanıyorum.

Gol kralı tahmini: Oynadığı liglerde çok üstün performanslar ortaya koyan forvetlerin milli takımlarda da aynı performansı gösterip gösteremeyeceği, bu turnuvada ortaya çıkacak.
Kupa adayım İspanya'nın gol kralı çıkartabileceğini düşünmüyorum. David Villa sakat olmasaydı adaylarım arasında olabilirdi. İngitere'nin turnuvada çok fazla ilerleyeceğini düşünmüyorum.

Van Persie, Huntelaar, Mario Gomez üçlüsünden birinin gol kralı olacağını tahmin ediyorum.

Turnuvanın en değerli oyuncusu: Adaylarım, Xavi, İniesta ve Sneijder.


1 Haziran 2012 Cuma

Burak Yılmaz, 2012

Burak Yılmaz. 2011-2012 futbol sezonu için, en iyi yerliler konuşulsa, ilk üç içinde kesinlikle onun da ismi olur. Aslına bakarsak, Burak Yılmaz başlı başına bir hikayenin kahramanı. Sürgünler, uzun geçen kulübe dönemleri, kendini beğendiremediği teknik adamlar ve kaçırdığı akıl almaz goller. Bunların hiçbiri, bu sezon Burak Yılmaz'ın başarısız olmasına sebep olamadı. Burak, bir çalışmanın ürünü olduğunu zaten geçen sezonki performansıyla ortaya koymuştu. Bu sezon ise, kariyerinin en iyi dönemini geçirdi. Antalyaspor, Beşiktaş, Manisaspor, Fenerbahçe ve kiralık olarak formasını giydiği Eskişehirspor eve en niyahetinde Trabzonspor. Burak Yılmaz'ı, Burak Yılmaz yapan kesinlikle Şenol Güneş'tir. 2 sezondur bir hamur gibi yoğurdu Burak'ı ve bugünlere getirdi...

Forvet oyuncularına baktığımız zaman, genellikle bir oyun karakterleri olduğunu, belirli özellikler taşıdıklarını görürüz. Kimi savaşır, kimi çok kırılgandır ancak çok zekidir kimi takipçiliğiyle ön planladır. Bazıları kafa toplarında çok üstündür. Bazıları iki ayağını da çok iyi kullanır. Bazıları pivot santrafordur. Bazıları pırpırdır. Top ayağına geldiği zaman çok hızlı hareket eder. Bazıları oyunu kenarlara deplase olarak oynar ve daha çok arkadaşlarına pozisyon ayarlar... Örnekler daha çoğalır. Burak'ın ise belirli bir stili yok. Yukarıda saydığımız bütün varyasyonları deneyen ve adeta kendini arayan bir Burak Yılmaz vardı bu sezon aslında. Trabzonspor'un oynadığı geniş alan futbolunun da bu kadar gol atmasında elbet katkısı büyük. Belki önümüzdeki sezon bu kadar gol atamayacak ama en azından bu yıl olduğu kadar adından söz ettirecektir eğer Türkiye Ligi'nde kalırsa.

Burak'ın (ve aslında bütün takımın) en büyük handikapı taraftar. Bu yıl çok gol attı ama taraftarın takım üzerindeki olumsuz etkisi birçok oyuncu gibi onun da üzerinde bir baskı. Camia doğruya kanalize olursa, geçen sene 1 puanla kaçan şampiyonluk bu sene elde edilebilir.

Ayhan Akman

Galatasaray'a şampiyonlukla veda etti, kaptanlardan Ayhan Akman. 2001-2002 sezonunda Florya'nın kapısından girdi, bu yıl sonu futbolcu son olarak çıkışını yaptı. Sahada verdikleri, vermeye çalıştıkları bir yana, onunla ilgili anahtarlara değinmek lazım. Bir futbol sever olarak gözümün önüne ilk gelen, 2008 yılında bileği zor bükülen Sivasspor'a attığı estetik gol geliyor. Hemen ardından da, Galatasaray'ın şampiyonluk kutlamalarında bütün takımın ona verdiği destek, Eboue'nin özel olarak yanına gidip sarılması geliyor. Doğal olarak sadece bu iki "hatıra" Ayhan'ın performansını anlatmıyor. Mor ve somon rengi formalara yaptığı yorumlarla hatırlayan ve onu eleştiren hatta bırakmasına sevinen taraftarlar da muhakkak olmuştur.

Ama Ayhan'ın bu yıl bize öğrettiği bir şey var: Abilik kültürünün Galatasaray'da nasıl işlediği.
Takımın Kadıköy'de ilk onu omuzlara alması, oyuncuların maç sonu röportajlarında "Ayhan ağabeye söz vermiştik" açıklamaları, bize perdenin arkasındaki Ayhan'ı, şampiyonlukta önemli rol oynayan Ayhan'ı anlatıyor.

Her futbolcu gibi kötü zamanlar geçirdi. Taraftarı çileden çıkartan Mustafa Sarp, Barış, Ayhan üçlüsünden biri olarak gösteriliyordu ancak Galatasaray ondan vazgeçmedi. Kötü günlerde sahada varını yoğunu ortaya koyan, yaya kadar yaklaşıp oyun kurmaya çalışan, sorumluluk alan ve bunu yeteneği çerçevesinde iyi şekilde kullanmaya gayret gösteren Ayhan'a bir taraftar olarak bundan sonraki hayatında başarılar diliyorum. Müfit Erkasap'ın  yardımcılığını yapacak.

25 Mayıs 2012 Cuma

2011-2012 Şampiyonu Galatasaray


Türkiye, alışık olmadığı bir futbol sezonunu geride bıraktı. Futbolseverler sanıyorum ki 40 haftalık bir periyodun fazla olduğunun farkına vardılar. “Artık bitsin” sesleri çevremdeki ve sosyal medyadaki gözlemlerime göre playoff’un ilk haftasında başladı. Öncelikle şampiyonu tebrik ederek başlayalım. Galatasaray, geçen yıl 14. sıraya kadar gerilemiş, kabus gibi bir sezonu geride bırakmıştı. Bu tarz tökezlemeler bir futbol takımı için çok zordur. Önce yönetim değişikliği, ardından Fatih Terim’e futbolun emanet edilmesi ve doğru transferler Galatasaray’ın başarı öyküsünün en kısa anlatısı. Geçen sezon, averajı eksiyi gören takıma yapılması gereken ilk hamle özgüven aşılamaktı. “Gol yememek” ilk öğretilecek, aşılanacak olguydu ancak Galatasaray lige İ.B.B yenilgisiyle, sendeleyerek başladı. Fatih Terim’in 4-1-4-1 ısrarı puan kayıplarına neden oldu ve ardından klasik 4-4-2’ye (çift altılı) dönerek takımın kaderini değiştirdi. Transfer sezonundaki Reyes, Forlan, Ujfalusi isteğini bir omurgaya sahip olmak istemesiyle ifade eden Terim, elindeki mevcut kadro ve uyguladığı taktikle başka bir şekilde sahip oldu. Ujfalusi, Selçuk, Melo ve Elmander iskeletteki yerini aldı. İlk 4 haftadan sonra “nefesi açılan” Galatasaray, inişli çıkışlı bir grafik çizse de lige yavaş yavaş alıştığının sinyallerini veriyordu. Eboue yerini buldu, Ujfalusi asıl mevkisine döndü, Semih Kaya ve Emre Çolak şapkadan çıkarıldı. Genel olarak baktığımızda, Galatasaray’ın çıtasının her anlamda yükseldiğini rahatlıkla görüyoruz. Gerek idari gerek mali tablolar, desteklenen amatör şubeler, yapılan yatırımlar ilk 10 hafta sonunda Galatasaray’ın daha ölmediğini gösteriyordu. 2011 yılının Villareal’i gibi oynayan takım, kanat oyuncularını hem orta alanda hem de kenarlarda kullanıyor, çift forvetle rakibi çıkartmıyordu. Zaten lige genel olarak bakıldığı zaman, Fenerbahçe’nin bir pas, Trabzonspor’un geniş alan, Galatasaray’ın ise bir pres takımı olduğu rahatlıkla görülebilir. Başarıya mutlaka Ümit Davala ve Hasan Şaş’ı da eklemek gerekir. Takımdaşlık denilen kavram, Florya’da tekrar onlar sayesinde anlam kazandı. Hiç şüphe yok ki, Galatasaray ve dünya futbolu için bu sezon, tarihe geçecektir. En az gol yiyen, en fazla gol atan, en çok galip gelen takım olmaları beklenmeyecek bir başarı değil, normal düşünüldüğü zaman ancak geçen yılki travmadan sonra böyle bir diriliş ve sonunda Kadıköy’de kalkan kupa, camianın unutulmaz başarılarından birisi olacaktır. Şimdi yönetimi ve teknik heyeti bırakarak, takımı şampiyonluğa taşıyan oyunculara bir parantez açalım…

Muslera: Uruguay’lı Galatasaray’a Lorik Cana + 6 milyon 750 bin Euro’ya geldi. Cana’nın 5 milyon euro değeri olduğunu düşünürsek, maliyetin nerelere ulaştığı ortada. İlk başlarda sırıtsa da, lige ve takıma adapte olduktan sonra ne kadar önemli bir oyuncu olduğunu gösterdi. Böyle bir kalecisi olan bir takımın taraftarı büyük oranda maçları stressiz izler. Kadıköy’deki şampiyonluk maçındaki performansı, İnönü’de Beşiktaş’la 0-0 berabere kalınan maçta sergilediği performans ilk akla gelen “sağlam” oyunları. Taffarel ve Mondragon’dan sonra dolmayan kaleci boşluğu dolmuş gözüküyor. Umarım Galatasaray’da uzun yıllar kalır.

Ujfalusi: Florya’nın kapısından girdiğinde taraftar ona burun kıvırıyordu. İki milli stopere alternatif olacağı düşünüldü ancak yaşına rağmen harika bir performans gösterdi Ujfalusi. Kariyerinde çok büyük takımlar olan ancak bugüne kadar şampiyonluk yaşamamış oyuncu, şampiyonluk halinde 18 yıldır uzattığı saçlarını kestireceği sözünü vermişti. O sözü tuttu. Yaşı insanı korkutuyor ancak performansı onu 2-3 yıl daha götürecek düzeyde. Ağır sakatlıklar yaşamaması gerekiyor tabi.

Semih Kaya: Servet’ten formayı aldı, bir daha bırakmadı. Kartal’da ilk devrede çok şans bulamamıştı ancak hoca değişikliğinden sonra sezonu yanılmıyorsam 17 maçla tamamladı. Semih’in hikayesi bana hep Metin Oktay’ı hatırlatıyor. Oktay: “Bu takımdan istemediğiniz sürece gönderilmezsiniz” demişti. Kulüp onu yeni sezon için gözden çıkartmıştı ancak ısrarla kalmak istedi. Kaderinin çizilmesinde Terim kadar kendi payı da var. Galatasaray’a uzun yıllar stoper aratmayacak bir performans çizdi.

Felipe Melo: Adı gazetelerde hiç yoktu. Takım yurtdışı kampındayken siyah antrenman formasıyla sahaya çıktı, Terim’le el sıkıştı ve gazeteciler Melo düz koşu yaparken birkaç kare görüntüsünü aldı. Kimdi, neden geldi, faydalı olacak mıydı belli değildi ancak Terim’in kararının ne kadar doğru olduğunu oynadığı oyunla gösterdi. Kariyer rekorunu kırdı attığı gollerle. Saha dışında da kendisini Riera ile yaşadığı kavga dışında çok güzel tanıttı. PR’ını çok güzel yaptı. Hep sıcakkanlı ve sevecen oldu. Takıma savaşan, savaşma isteğini ve hırsını arkadaşlarına yansıtan bir oyuncu mutlaka gereklidir. Galatasaray bu boşluğu Melo ile doldurdu. Rakip takım taraftarları eleştirse de, o Galatasaray’ın en iyilerinden biriydi. Umarım bonservisi alınır ve sürekli dile getirdiği 5 yıllık kontratı imzalar.

Selçuk İnan: Türkiye’nin en iyisi. O’nu kelimelerle anlatmak çok zor. Galatasaray’ın sezon başlamadan önce yaptığı en önemli ve iyi işlerden biriydi. Terim sayesinde kendisini çok geliştirdi. 5’i serbest vuruş olmak üzere 13 gol attı ve 13 asist yaptı. Şampiyonluk paylansa, aslan payı Selçuk’undur.

Engin Baytar: Kazım’ın sürpriz ayrılığından sonra forma şansı bulmaya başladı. Sezon içinde pek göze batmadı ancak stil olarak en sevdiğim oyuncu tiplerinden olacak ki, onu da bu listeye dahil etme ihtiyacı hissettim. Sezon boyunca ne sadece kanat, ne sadece orta saha oynadı. Bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi, harika kullandığı iki ayağı, ince bilekleri, top ayağındayken 2-3 hamle sonrasını görme yeteneği ile hücumda çok güzel işler yaptı. Enerjisini defans anlamında kullanan ve pres oyununu en iyi oynayan oyunculardan olarak Terim’in de gözüne girdi. Son vuruşlarını geliştirir, ceza sahası içindeki etkinliğini arttırırsa çok daha iyi bir oyuncu olabilir.

Johan Elmander: Takımın sarı kulesi. O da Ujfalusi gibi transferine dudak bükülenlerden. Başlarda formayı alamadı ancak aldıktan sonra da bırakmadı. Oynamadığı maçlar takımın ne kadar eksikliğini hissettiği de açık. Hücum yapan, bilekleri kuvvetli, yardımlaşmayı çok seven, kaleye sırtı dönük oyunu kolaylıkla oynayabilen Elmander, Terim’in jokerlerinden, şampiyonluğun da mimarlarından oldu. Baros’la iyi bir ikili oluşturdular ancak Baros’un kronik sakatlıkları ve istikrarsız oyunuyla bu ikilinin ömrü uzun olmadı. Necati ile de alışma devresine girecekti ama lig bitti. Terim’e göre, yeri garanti. Hesaplar Elmander’in yanına alınacak oyuncu üzerine yapılıyor.
Bu omurga üzerine emeği geçen daha birçok oyuncu var ama bunlar bence kilit rol oynadılar.

Kimler gitmeli?
Takımda elbette ayrılması gereken çok oyuncu var. Yeni arena zaten Şampiyonlar Ligi olacağı için, takviyeler ve kadro değişiklikleri mutlaka olacak. Bana göre şu isimler ile yollar ayrılmalı:
Aykut, Sabri, Gökhan Zan, Çağlar, Serkan Kurtuluş, Mehmet Batdal, Servet Çetin (zaten ayrıldı), Sercan Yıldırım.

Takviye isteyen bölgeler
Forvet, stoper, 2 kanat oyuncusu.
En doğru planlamayı Fatih Terim’in gerçekleştireceğinden elbette kuşkum yok…

4 Mayıs 2012 Cuma

Rakamlarla 34 haftanın Galatasaray analizi

Galatasaray yönetimi, geçen sezonki enkazı kaldırmak için takımın başına Fatih Terim'i getirmişti. Ardından nokta transferler, sistem oyunu, oyuncu ve teknik adam karakteri ile normal lig sezonunu 9 puan önde lider kapadı. Bugün de Play-Off şampiyonluk grubundaki liderliğini sürdürüyor. İlk 3 hafta zorlanan ve çeşitli sistemler deneyen Fatih Terim, sonunda 4-4-2'de karar kıldı ve galibiyetler arttı, iyi futbol izletti.

(İlk yarının ilk 8 maçı)

Galatasaray lige İ.B.B yenilgisiyle başladı. Bu maçta Eboue sol açıkta, bir müddet de forvetin arkasında görev yaptı. kimliğe bürünmeye her çalışan takımın yaptığı denemelerdendi bu tercih. Belediye mağlubiyetinden sonra Samsun galibiyeti ve arkasından Karabükspor beraberliği geldi. "Önceki sezonun kopyası mı oluyor" şeklinde sorular artarken, üst üste 3 maç kazanan Galatasaray, bu periyotta da Eskişehirspor, Ankaragücü ve Bursaspor'u yendi. Antalya ile golsüz beraberlik ve 9 kişi kalınan Gaziantepspor maçında alınan 4-2'lik yenilgi, yeniden karamsarlığa itti takımı.

İlk 8 haftada 4 galibiyet, 2 beraberlik, 2 yenilgi alan sarı kırmızılı takım, 13 gol attı ve kalesinde 8 gol gördü.

(İlk yarının, 9.-17. haftalık periyodu)


Kayserispor'u deplasmanda 2-0 yenen Galatasaray, ilk yarının sonuna kadar mağlubiyet yüzü görmedi. Mersin İdman Yurdu ve Beşiktaş'la golsüz berabere kalan takım, sırasıyla, Sivasspor, Gençlerbirliği, Fenerbahçe, Trabzonspor, Orduspor ve Manisaspor'u yendi. Beşiktaş maçından sonra başlayan süreç, ikinci yarının ilk üç maçına kadar galibiyetlerle devam etti ve 9 maçlık galibiyet serisine dönüştü.

9. haftadan 17. haftaya kadar olan süreçte 7 galibiyet, 2 beraberlik alan takım, 14 gol attı, kalesinde 2 gol gördü. Bu süreçte Galatasaray'a gol atmayı başaran takımlar Sivasspor ve Fenerbahçe oldu.

(İkinci yarının ilk 8 maçı)

Ligin ikinci yarısına 4-1'lik İ.B.B galibiyetiyle başlayan Galatasaray, sırasıyla Samsunspor, Karabükspor maçlarından da galip ayrıldı. Eskişehirspor'la golsüz berabere kalan takım, Ankaragücü'nü 4-0 yendi ancak bir hafta sonra Bursaspor'a 1-0 yenildi ve Antalyaspor'la berabere kaldı. Periyodun son maçında ise Gaziantepspor'u deplasmanda 2-1 mağlup etti.

18. haftadan 25. haftaya kadar olan süreçte 5 galibiyet, 2 beraberlik, 1 yenilgi aldı. 20 gol attı, 7 gol yedi.

(İkinci yarının, 25.-34. haftalık periyodu)

Galatasaray'ın hiç yenilmediği 2 periyottan birisi. Sırasıyla, Kayserispor, Mersin İdman Yurdu, Beşiktaş, Sivasspor, Gençlerbirliği maçlarını kazanan takım, Fenerbahçe ve Trabzonspor maçlarından beraberlikle ayrıldı. İki beraberliğin ardından Orduspor ve Manisaspor'u yenen takım, bu periyotta mağlubiyet yüzü görmedi.

Enteresan not ise şu:  Galatasaray bu sezon sadece Antalyaspor'u yenemedi. İki takım bu sezon yenişemedi. Ligin ilk yarısındaki maç 0-0, ikinci yarısındaki maç ise 1-1 sona erdi.

25. haftadan 34. haftaya kadar olan süreçte 7 galibiyet, 2 beraberlik aldı. 22 gol attı, 6 gol yedi.

34 haftalık performansın özeti ise,
23 galibiyet, 8 beraberlik, 3 mağlubiyet.
Attığı gol 69, yediği gol 24.  Ligi de 77 puanla tamamladı.









Galatasaray Trabzonspor 0-0

Galatasaray, Trabzonspor karşısında beklenmedik bir beraberlik aldı. Pazar günü, maça çok hızlı başlayan ve ilk 5 dakikada maçı ne kadar istediğini gösterircesine saldıran ve net pozisyonlar bulan Galatasaray, maçı ilk 25 dakikada rahatça kazanabileceği bir hale sokmuş, son 10 dakikada ise çeşitli hatalar yapmış, taraftarlarını korkutmuştu. Aynı takımla arka arkaya oynamak her zaman dezavantaj olmuştur. İki takım da bunu yaşadı. Trabzonspor Burak'ın dönmesiyle hücumdaki varlığını ne denli arttırdığını gösterdi. Galatasaray ise, Pazar günkü temposundan ve en önemlisi isteğinden çok uzaktı. Rakibi boğan, hataya zorlayan ve goller bulan takım, bu oyununu Trabzonspor'a kabul ettiremedi. Karadeniz temsilcisi, Galatasaray'ın rahat oyun kurmasına engel oldu ve önde bastı. Şenol Güneş'in kadro tercihi böyleydi. Solda Olcan, sağda Serkan.

Maçın hakemine de ayrı bir parantez açmak lazım. Süper Final'de maç yönetebilecek düzeye sahip olmayan Tolga Özkalfa, iki takımı da aldığı kararlarla zor duruma soktu. Maçın hakkı ise beraberlikti. Galatasaray'ın hücumdaki beceriksizliği, telafisi zor bir skora neden oldu. Neyse ki, Galatasaray'ın imdadına Beşiktaş yetişti ve İnönü'nde Fenerbahçe'yi yendi.

Puan farkı şimdi 3.
Beşiktaş'ın galibiyetinden sonra Trabzonspor'da Fenerbahçe karşısında mutlaka galip gelmek zorunda. Beşiktaş ise Fenerbahçeyi devirerek güç kazandı, Galatsaray'ın karşısına özgüvenli çıkacaktır. Trabzonspor, Fenerbahçe'yi yenerse, Galatasaray da Arena'dan galip ayrılırsa, Sarı-Kırmızılı takım turu Arena'da atacak. Play-Off'un kilit haftası bu hafta.
Bakalım Pazar akşamı nasıl bir tablo izleyeceğiz.

28 Nisan 2012 Cumartesi

Trabzonspor 2 - 4 Galatasaray


Galatasaray, Fenerbahçe maçından sonra kendini topladığını ilk 5 dakikada gösterdi. Arka arkaya pozisyonlar bulan takım, golü haber veriyordu zaten. Trabzon'un oynadığı "Burak'a ver oynasın" mantığındaki oyunu, Burak'ın yokluğundan dolayı işlemedi. Forvette Halil olmasına rağmen Galatasaray defansı yaklaşık 70 dakika kalesinde tehlike görmedi. Muslera iki kritik hata yaptı ve taraftarı şaşırttı. İki tane önde oynayan ve futbol oynamayı seven takımdan dolayı futbol severler gollü bir maç zaten bekliyordu. Trabzon gibi bir deplasmandan 3 puanı 4 golle alan, ikinci golden sonra disiplinden uzaklaşmasına rağmen kazanmasını bilen Galatasarayı tebrik etmek lazım.

Selçuk İnan kesinlikle maçın adamı. Trabzonspor'da oynarken defansif yönünü bu kadar kullanmıyordu. Galatasaray'da oynadığı tüm maçlarda ofansif ve defansif oyunu başarıyla oynadı. Futbolunu izlemek, bir futbol sever olarak çok keyifli. Umarım böyle devam eder.

Terim'e yol gösterecek değilim ama, oyuncu değişikliklerinde yanlışlar yaptığını düşünüyorum. Elmander-Aydın değişikliği ile 4-4-2'yi bozdu ve takım bocalamaya başladı. Selçuk-Riera değişikliği ile de orta saha iskeleti bozuldu. 73. dakikada yapılan Baros-Engin değişikliği ile de mücadele gücü düştü. Gol arayan, şuursuzca gelen Trabzonspor'a bir müddet dayanamadı.

Aslında bu gibi durumlarda iyi oyun beklemek hata olur. Galatasaray penaltıya rağmen skoru korudu ve galip geldi. Play-Off yolunda önemli bir galibiyet aldı.

Trabzonspor ise, yönetiminin yaptığı gereksiz çıkışların etkisini üzerinden atamamış gibiydi. Açıkçası, erkek taraftar olmadığı için Trabzonspor'un daha rahat oynayacağını düşünüyordum. En kötü etmen Burak'ın eksikliğiydi. Arena'daki maçta Güneş'in Galatasaray'ı çok iyi süzdüğünü görmüştük. Bu sefer de Terim dersine iyi çalışmış olacak ki, Trabzonspor'a oyun oynatmadı. Zaten maç sonu röportajında Abdürrahim Albayrak'ın " Terim'le sabah 3:30'lara kadar Trabzonspor'un maçlarını izledik" demesi de isteyen tarafı gösteriyor.

22 Nisan 2012 Pazar

Barcelona-Real Madrid maçı

Dünya dev derbiyi, biz de memleket meselesini geride bıraktık. Messi mi Ronaldo mu, Morinho mu, Pep mi kavgaları elbette bu maçtan sonra da devam edecek. Sonuca bağlanacak mı? Hayır. Şunu söylemeden geçemeyeceğim. Messi bence futbolun gördüğü en büyük oyunculardandır ve Ronaldo onu çok zor yakalar. Sebep çok. Bu tarz oyuncuları diğer oyunculardan ayıran temel özellik flair'dir. Yani, doğuştan yetenek, yoktan var etmek. Örneğin, birisi 35 metreden oyunun kilidini açabiliyor, diğeri ceza sahası önünde topla buluşup, 4-5 adam eksilterek jeneriklik goller atabiliyor. Takım oyununa yaptığı katkıdan dolayı, İspanya Ligini TRT 2 zamanından beri takip ettiğim Barcelona formasından dolayı, Messi'yi daha çok seviyorum. 

Bugünkü derbiye gelecek olursak, şunu söyleyebiliriz. Kesinlikle duygusal bir yorum değil bu. 7-8 oyuncusuyla defans yapan bir Madrid izlemek bizim için olduğu kadar Mourinho için de üzücü olmalı. La Liga'da bu sezon 100 gol barajını geçen takımın sürekli Ronaldo'nun ayağına bakması da oldukça trajik. Şunu kestirmek zor değil ayrıca, mutlaka eklemek lazım. Real Madrid bugün şampiyon oldu. Bakalım Pep yolcu mu? Katalan'ların 3 yılda bir teknik direktör değiştirme geleneği sürecek mi? Zaman gösterecek.

19 Nisan 2012 Perşembe

Futbolda ırkçılık üzerine


Futbol pazarlanan bir şeydir. Türkiye'de ise böyle değil. Televizyon kanalları ya maç pozisyonları üzerine yorum yapar, oyuncuların özel hayatlarına iner, oyuncular hakkında istatistik verir. Cantona'nın nasıl bir solcu olduğunu sloganlarından, Joey Barton'un Che hayranlığını Twitter'e koyduğu resimle öğrendik. Örnekler çoğalır. Tabi önce "Kaç gol attın?" ya da "Maç içinde neler oldu?" gibi sığ sorular soran basın mensuplarının azalması, kaliteli insanlar getirilmesi gerekir. Şansen ben, sevdiğim oyuncu liberal mi, solcu mu, milliyetçi mi öğrenmek isterim. Eminim böyle düşünen insan çoktur.

Irkçılık meselesi de, yıllardır insanlık olarak üzerini kapatamadığımız bir mesele olarak duruyor. Futbol dünyasında değil sadece. Birkaç yıl önce Obama'nın seçilmesinin uyandırdığı yankı da bunu kanıtlıyor. Irkçılık bir suç mudur? Bence suçtur ve cezalandırılması gerekir. Hele cana kastmemeye kadar gidiyorsa iş, teşebbüsüne/söylemine bile büyük cezalar verilmelidir.

Siyasi söylemlerle kafa şişirmek istemem ancak karar mekanizmalarımız ortada. Kurul bugün Emre'ye Zokora'ya karşı sarf ettiği sözler için 2 maç ceza verdi. Bunun anlamı nedir diye düşünmek lazım. Açıkçası bu karar bir eyyamdır. Ya "Irkçılık var" diyerek 8-9 maç ceza vereceksin, ya da "Yoktur" diyerek ceza vermeyeceksin.

2009'da Anderlecht'te forma giyen Van Damme, Standard Liege'de forma giyen Onyewu'ya bir sezon boyunca ihraç cezası vermişti. UEFA'nın ırkçılık ile ilgili yürüttüğü kampanyaları, yaptığı reklamları tekrar tekrar anlatmaya gerek yok.

Haksızın haklı olduğu, suçlunun masum ve kahraman olabildiği tek ülke Türkiye. Karar veremeyen (şike davası da dahil), vermeyi düşündüğü kararları açıklamadan eline yüzüne bulaştıran futbol yöneticileri... Umarım bu gidişle Zokora özür dilemez.

18 Nisan 2012 Çarşamba

Markaların Şampiyonlar Ligi savaşı


Gazeteler için reklam neyse, spor için de sponsor odur.
Şampiyonlar Ligi'nde son 4'e kalan takımlardan 3'ünü Adidas, 1'ini de Nike giydiriyor. Chelsea, Bayern Münih, Real Madrid takımlar göğsünde Adidas amblemi taşırken, bu dört takım arasında sponsoru Nike olan tek takım Barcelona. Futboldaki bu iki markanın üstünlüğünü reddedecek kimse yoktur. İki marka için de hedeflerine ulaşmış diyebiliriz. Ancak Şampiyonlar Ligi Kupasını bu yıl da Barcelona'nın alması, Adidas adına üzücü olacak. Rakam olarak 3'e 1 öndeler ancak, karşılarında da Barcelona var.

17 Nisan 2012 Salı

Beşiktaş Galatasaray maçı saha olayları


Sahası bir kere bile kapanmayan, küfürden dolayı bir cezası olmayan ve Centilmenlik Ligi'nde 2. olan Galatasaray, hafta sonu İnönü Stadı'nda Beşiktaş'a konuk oldu. Hakem hataları, maç analizi bir kenarda dursun, Beşiktaş taraftarı her yönden maçın önüne geçmeyi başardı. En son Avrupa Ligi'nde oynanan, Atletico Madrid maçında bir taraftar sahaya atlamış, Cenk'i sözle taciz etmişti. Dün de sahaya atlayan bir taraftar güvenlik güçlerince etkisiz hale getirildi, başka bir taraftar da Eboue'ye saldırmak üzere koşarken kayarak düştü, tribünlerde kadın taraftarlar ezildi. Bir Galatasaray taraftarıyım ancak olabildiğince tarafsız yazmaya çalışıyorum. Maçı izleyen herkes benim şahit olduğum bu olaylara şahit olmuştur.

Yaşanan olaylardan sonra, Beşiktaş'ın sahası muhtemelen 2 maç kapanacak ve para cezası da alacak. Hatırlanacağı gibi Beşiktaş Play-Off müsabakaları için kombine çıkartmış, 3 maçı bu kombinelerle izleyebilecekti. Yani taraftarın yaptığı yine kendine zarar verdi.

Her taraftar, kendisini tuttuğu takıma karşı sorumlu hisseder. Bu şartlar hakkında Beşiktaş taraftarı nasıl hissediyor? Muhtemelen seyircisiz oynanacak Trabzonspor ve Fenerbahçe maçları için ne hissedecek? Takıma, oynadığı bu iki maçtan istediği sonuçları alamazsa, yönetim futbolcuları kadro dışı bırakmaya devam edecek mi? Bu sezon çok zor şartlar altında kalan Beşiktaş, yaptığı bu hareketle kendi başına çorap ördü.

Sahaya atlayan ve nezarete atılan taraftarların ise serbest bırakıldığı haberi az önce duyuruldu. Taraftarlar medyada çıkan haberlere göre, "Biz sahaya atlamadık, bizi ittiler" demiş. Eboue'nin üzerine hunharca koşan İsa K. ise, güvenlik güçlerinden kaçıyordum demiş. Sanıyorum Eboue'ye sığınacaktı... Temenni, bu işleri yapan taraftarların bir daha statlara sokulmamaları ancak maçtan sonra tutuklanan başka bir taraftarın, yine sahaya atlamaktan sabıkası olduğu da ortaya çıkmış. Böyle gelmiş, böyle geçecek anlaşılan...

Günah Keçileri


Beşiktaş, Süper Final'e kötü başladı. Evinde 2-0 Galatasaray'a kaybeden takımdan, ertesi sabah 3 kadro dışı haberi duyuruldu. Çeşitli haber kanalları, Bebe'nin taktik idmanlarda ilk 11'de kullanıldığını söylüyordu ancak Beşiktaş maça Mustafa Pektemek'le başladı. Ama konu bu değil. Beşiktaş, Bebe'yi, Alves'i ve Sidnei'yi kadro dışı bıraktığı açıklandı. Google'da görseli bile zor bulunan Alves'in bonservisinin yarısına 3.2 milyon € ödemişti Beşiktaş. Bebe sakatlıklardan dolayı, Sidnei'de kadro tercihinden dolayı fazla forma şansı bulamadı.
Türkiye'de bunun örneği çok. Kaybeden takımın ya yönetimi ya da teknik direktörü bazı oyuncuları kapının önüne koyar.

Açıkçası en çok üzüldüğüm nokta, Alves'in kaybı oldu. Bu kadar yatırım yaptığı bir oyuncuyu, bu kadar kolay kaybetmemeli Beşiktaş gibi bir takım.

Türkiye Kupası'nda 1, Süper Lig'de 2, A2 Ligi'nde 2 maç oynayan, Süper Lig'de toplam 13 dakika şans bulan Alves, neyi kanıtlayamadı da gönderildi?

Transfer Dedikoduları

Mayıs ayının başında başlayacak ve transfer tarihi bitene kadar devam edecek olan hengamenin startı, sosyal ağlardan verildi. Fenerbahçe'nin Diarra'yı alacağı, Beşiktaş'ın Sivasspor'dan Erman'la anlaştığı, Galatasaray'ın ise, Antalyaspor'a Necati transferine ilişkin Aydın Yılmaz ayarında bir futbolcu verme sözü var. Terim, formu böyle yükselen bir Aydın'ı bırakır mı, merak konusu.
Ayrıca, Semih Şentürk'ün Mersin İdman Yurdu ile anlaştığı haberi var. Küme düşen Manisaspor'da da yaprak dökümü erken başladı. Isaac Promise, Antalyaspor'la ön protokol imzaladı dedikoduları gittikçe kuvvetleniyor. Play-Off, Avrupa Ligi grubu, Kafasına Göre Takılsınlar ligleri bittikten sonra daha çok şey değişecektir. Taraftarlara şimdiden bol sabır diliyorum.

Küllerinden Doğmak


Bir önceki yıl, bütün takımların "En azından bir puan alırız" düşüncesiyle karşılaştığı Galatasaray ile bu sezon oynadığı 7 derbide yenilgi yüzü görmeyen takım arasındaki en büyük fark, Fatih Terim. Beşiktaş karşısına çıkan takımda sadece Hakan Balta geçen sezon forma giymiş oyuncuydu. Yepyeni bir takım, yeni teknik direktör, yeni yönetim, yeni vizyon... Bütün bu taşların oturması için en az 2-3 yıl beklemek gerektiği düşüncesini taşıyordum.

En büyük değişiklik, vizyon sahibi, para yönetimini bilen, Galatasaray örflerini sindirmiş bir başkanın koltuğa oturması ve doğru insanları etrafına toplamasıyla gerçekleşti. Yönetimin Terim kararı çok tartışılmıştı, kulübün para yönetiminde derin çatlaklar, çığ gibi büyüyen borçlar vardı... Bu hikaye çok daha uzar. Üstelik değişim sadece futbolda olmadı, kalanlarına da sonra değiniriz. Son derece akıllı ve işinin ehli insanların yönettiği Galatasaray, geçen yılı tamamen sildi. Sürekli yüzü gülen Arda, son senesinde asık suratla oynuyor, sahada yapılan pas hataları yüzünden oyuncular birbirine kızıyor, ne derbi motivasyonu, ne takımdaşlık olgusu ne de huzur sahaya yansıyordu... Terim'in yaktığı ateş etrafında toplanan takım, şimdi şampiyonluğa oynuyor.

Transferlerin katkısını da eklemek lazım. Terim, geldiği günden beri bir iskelet kurmaktan bahsediyordu. Zaten yönetimin gerçekleştirmeye çalıştığı Ujfalusi, Reyes, Forlan paketi de bunu gösteriyordu. Şimdi bakıldığında o iskelette Muslera, Ujfalusi, Semih, Melo, Selçuk, Elmander var.

Florya'nın düzene girmesini de bu çerçeveye kesinlikle eklemek lazım.

Aslında, bütün bunları, istatistikleri, yorumları bir kenara koymak ve oyuncuların gol sevinçlerine bakmak lazım. Değişimin en önemli kanıtı bu sevinçler.

Affedilsinler mi, yollansınlar mı?

Galatasaray, Melo-Riera kavgasından çok büyük akıllılıkla sıyrıldı. Medya, olayın üzerine elbet gidecekti ancak Galatasaray'ın resmi sitesinden yaptığı açıklama, olayın büyümesinin önüne geçti. Muhakkak ki basında çok sayıda haysiyet celladı okuduk durduk. Herkes tartışı, iki oyuncu affedilsin mi, yollansın mı diye.

Terim'in aldığı kararın ne kadar önemli ve doğru olduğu ortada. Play-Off'a galibiyetle başlayan Galatasaray'da sırıtmayan ve iyi oynayan bir Riera-Melo ikilisi vardı. Fotoğrafın vücut dili her ne kadar tam olarak bir barışmayı anlatmasa da, Terim iki oyuncudan da yararlandı, Play-Off'a galibiyetle başladı. Artık umuyorum ki Terim'in kararları tartışılmaz.
Tebrik etmek lazım.

15 Nisan 2012 Pazar

Şampiyonlar Ligi Oyuncu İstatistikleri


2011-2012 Şampiyonlar Ligi'nde artık sona gelindi. Barcelona-Chelsea ve Bayern Münih-Real Madrid maçlarında tur atlayan takımlar, finalde karşı karşıya gelecek. Bu futbol sezonu Türk futbolu için pek parlak geçmedi ama, yanı başımızda kıyasıya rekabet devam ediyor. Peki futbolcular ne yaptı, işte bunun cevabı:

Gol Krallığı:
Messi - 14
Mario Gomez - 11
C. Ronaldo - 8


Asist Krallığı:
Kaka, Benzama, Ribery, Gaitan - 5'er asist
Marcelo, Torres, Messi, Ibrahimovic - 4'er asist
Fabregas, D. Alves, Lavezzi - 3'er asist

Kaleyi Bulan Şut:
Messi - 34
Ronaldo - 24
M. Gomez - 22

En Çok Ofsayta Düşen Oyuncular:
Ibrahimovic - 21
Higuain - 14
Gomis - 12

En Çok Faul Yapan Oyuncular:
Ibrahimovic - 25
Kiessling - 24
Streller - 22

En Çok Faule Maruz Kalan Oyuncular:
Frank Ribery - 32
Andre Ayew - 25
Ailton - 24

İstatistiklerde hiç Chelsea oyuncusu olmaması da ayrı tuhaf. Bakalım son 4 maç bize neler gösterecek.

Eric Abidal

Takım olmak... İşte bu, o olgunun fotoğrafıydı. 2011 yılında Şampiyonlar Ligi kupasını böyle kaldıran Abidal, kupayı kaldırmadan çok kısa bir süre önce (17 Mart 2011) karaciğer kanseri teşhisiyle ameliyat olmuştu. Kupayı da 2011 Mayıs ayının ortasında kaldırdı. Normalde kaptan değildi. Ona pazubantı Xavi vermişti.

Geçtiğimiz günlerde, aldırdığı karaciğerinin yerine, yeni bir karaciğer nakledildi. Koca yüreğin ameliyatı 11 saat sürdü. Katalanlar bu sefer Chelsea ile Şampiyonlar Ligi'nde yarı final oynayacak. Diğer maç ise Bayern Münih ve Real Madrid arasında oynanacak.

Finale hangi takımlar kalacak, kestirmek zor ancak Barcelona finale kalırsa ve kupayı kaldırırsa, bu oyuncu kesinlikle tekrar Abidal olur.

10 Nisan 2012 Salı

Play-Off öncesi 4 büyükler

Play-Off kararı alınırken, kimse futbolculara fikrini sormadı. Zaten, futbolcuların üyesi olduğu bir sendika da yok, futbolcuları temsilen çıkıp bir açıklama yapsın. Aslında Temmuz'dan beri yaşanan sürecin futbolcuları harekete geçirmesi, böyle bir çatının altında toplaması gerekirdi ancak bu gerçekleşmedi. Her attığı adım olay olan, özellikle Türkiye gibi tansiyonun her daim yüksek olduğu bir ülkede futbol oynayan, 12 ay düz koşu yapmak zorunda olan bu sporcuların haklarını savunması gerek.

Yıllardır, eski teknik adamlar, yardımcı hocalar, kulüp yöneticileri, derbilerin iki hafta önceden yaşanmaya başladığını, söyler durur. Futbolcular bu gerilimi 6 hafta arka arkaya yaşamak zorunda. Play-Off başlarken

Galatasaray 39 -
Fenerbahçe 34 -
Beşiktaş 28 -
Trabzonspor 28 puana sahip.

1. Haftanın da programı şöyle:
Fenerbahçe - Trabzonspor / 15 Nisan 2012 saat 19:00
Beşiktaş - Galatasaray / 14 Nisan 2012 saat 19:00

Tablo böyle. Şimdi teker teker takımlara bakalım:

Beşiktaş: Sezona kaos içinde başlayan, teknik direktörü hapise atılan Beşiktaş, yola Süper Final'e gelene kadar Carvalhal ile devam etti. Şimdiki teknik direktör Tayfur Havutçu'nun hapisten çıkmasıyla ivmesini birden kaybeden Beşiktaş, dışarıya pek belli etmese de, bir yönetim zafiyeti muhakkak ki yaşadı. Üstelik bu yönetim zafiyeti, hem takım içinde, hem de idari anlamda yaşandı. Siyah-Beyazlı takım, son lig maçında Karabükspor'la deplasmanda 1-1 berabere kaldı. Egemen ve Almeida'yı da ilk maç için kart cezaları yüzünden kaybeden takım, Galatasaray karşısına bu iki isimden yoksun çıkacak. Şu anki performansının ne kadar üzerine çıkacağını hiç göstermeyen Beşiktaş'ın, her takım gibi Play-Off'un kaderiyle oynama gücü elbette var.

Fenerbahçe: 3 Temmuz sürecinin "kahraman" takımı, kadrosundan birçok oyuncuyu kaybetmesine rağmen adını Süper Final'e yazdırmayı başardı. 3 Temmuz'dan bugüne kadar gerek medya, gerek taraftar desteğiyle ayakta duran takımın, motivasyonunu koruyup koruyamayacağını göreceğiz. Fenerbahçe'nin herhangi bir saha kapatma veya oyuncu bazında cezası yok. Kesinlikle, Fenerbahçe'nin evinde oynayacağı ilk maç olan Trabzonspor maçı, kalan maçlar açısından çok belirleyici olacaktır.

Galatasaray: Geçen yıl, 14. sıraya kadar gerileyen, moralleri sıfır olan oyunculardan kurulu Galatasaray, sezon başında takımın başına Fatih Terim'i getirmekle ne kadar doğru bir karar verdiğini gösterdi. Lige sendeleyerek başlayan Galatasaray, 4-4-2'ye geçtikten sonra performansını katladı ve normal sezonu şampiyon olarak tamamladı. Kadıköy'de şampiyonluk turunu, "Süper Final" yüzünden atamayan Galatasaray, hafta içinde yaşanan Melo-Riera kavgasıyla birazcık karıştı. Yönetim, bana kalırsa tam bir kriz yönetimi dersi verdi. Hatta yaklaşık 2 saat önce de 2 oyuncunun Terim tarafından affedildiği duyuruldu. Beşiktaş'a karşı cezalı olan tek isim Manisaspor karşısında kırmızı kart gören Emre Çolak. Sarı-Kırmızılı takımda sakat oyuncu yok.

Trabzonspor: İlginç yönetici çıkışları ve taraftarıyla son haftaların gündeminde olan Trabzonspor, Süper Final'e 3. sırada başlayacak. Karadeniz ekibinde şampiyonluk yeminleri ediliyor mu, 6'da 6 sözü veriliyor mu bilinmez ama, Trabzonspor, şampiyonun belirlenmesinde önemli bir rol üstlenecekir. Son Fenerbahçe maçından sonra 2 maç ceza alan Karadeniz ekibi, bu cezaları Beşiktaş ve Galatasaray maçlarında çekecek, Fenerbahçe maçında ise seyircisine kavuşabilecek. Beşiktaş ve Galatasaray maçlarını da kadın ve çocukların izleyebileceklerini de belirtelim.


Bir başlangıç noktası olarak, "Süper Final"


Ancak kapitalist zihniyetin seçeceği yolu seçti, Türkiye'de futbolu elinde tutanlar. Dönemin TFF Başkanı Mehmet Ali Aydınlar, bir iftar yemeğinde, daha önce yayıncı kuruluşla görüştüğü Play-Off sistemini anlattı. Şike meselesinin yarattığı karışık ortam yetmiyormuş gibi, Türk futbolu uzun bir dönem Play-Off konuştu. Türk futbolu zarara uğramıştı, evet. Onu ayakta tutmanın yolunu, insanlara yeni bir heyecan sunarak verdiler. Şu an Dijitürk sahibi olanların, Süper Final organizasyonu için yeni bir pakete geçmeleri gerektiği, Lig Tv ekranlarında uyarı olarak duruyor.

play-Off'a konulan isim "Süper Final", yayıncı kuruluş tarafından pazarlanmaya başlandı. Türkiye bunu ilk kez tecrübe edecek. Bu arada kulislerde yeni dolaşan dedikodu, Lig TV'nin Play Off'u sürekli kılmak istemesi.

Kararı uygulamaya sokarken, haftada 2 maç yapan futbolculara, futbolun kalbi olan teknik direktörlere, transfer yöneten yöneticilere, kulüp başkanlarına sormadılar. Bu sefer sorarlar mı? Benzer bir dayatmaya önümüzdeki sezon maruz kalırlar mı, bekleyip göreceğiz.