25 Temmuz 2012 Çarşamba

Metin Oktay / Semih Kaya


Galatasaray, içinde efsaneler barındıran Türkiye'nin en köklü spor kulüplerinden biri. Sahip olduğu efsanelerin sözleri, kulüplerine olan bağlılıkları gelenek halinde nesilden nesile ulaşır. İşte Metin Oktay'ın efsane sözlerinden birisi bu: "Galatasaray'dan gitmek isteyen gönderilir, hep böyle olmuştur. İstemeyen de gitmemiştir."

***

Semih Kaya, bu sözden nasibini alan futbolculardan. Galatasaray ile yolları iki kez ayrılan, ağır sakatlıklar yaşayan Semih Kaya, sezon başında kiralık olarak gönderilmesi planlanan oyunculardandı. O ise, gitmek yerine ısrarla Galatasaray formasını istedi ve kendi şansını kendisi yarattı. Sadece futbol için değil, yaşadığımız hayat için de alınması gereken bir ders bence.

***

Genç, başarılı oyuncunun yolu da umarım yeni sezonda da açık olur ve kendi şansını kendisi yaratan nice genç oyuncuyu izleriz.

24 Temmuz 2012 Salı

Röntgen sonucu: Omurgada Çatlak

Transferin hızlı takımı Galatasaray, kadrosuna kattığı oyuncularla adeta gövde gösterisi yaptı. Taraftar, Fatih Terim'in ve hatta Selçuk İnan'ın en çok istediği Felipe Melo transferi ise sürüncemede kaldı.

Oyuncunun menejerlik şirketi görüşmelerin durduğunu internet sitesinden duyurdu. Şimdi merak edilen konu, o boşluğun dolup dolmayacağı.
Elbette Galatasaray Türkiye'nin en büyük, en güçlü takımlarından biri ve elde etmek istediği oyuncuyu alabilecek güce ve imkana sahip ancak kilit soru şu: Melo transfer edilemediği takdirde yerine alınacak oyuncu Melo'nun yaptığı katkıyı yapabilecek mi?

Selçuk Melo ikilisi geçen yıl takımın attığı 78 golün 25'ine imza atmış, Selçuk, ayrıca yaptığı 15 asistle takımın gol yükünü çekmişti.

2011-2012 sezonunun iskeletinin en önemli parçalarından Melo'yu kaybetmiş gibi gözüküyor Fatih Terim. Gündeme gelen alternatif isimlerin Melo kadar katkı sağlayacağı (en azından kağıt üstünde) şüpheli.

Yeni sezon öncesinde ilk yapması gereken transfer hamlesini ağırdan alan yönetim umarım daha da geç kalmaz.

21 Temmuz 2012 Cumartesi

Arda Turan dönmeli mi?

14.lüğü gören ve ligi 8. bitiren Galatasaray, toparlanmak için her alanda köklü değişiklikler yaptı. Yönetim değişti, Terim hamlesi yapıldı ve doğru teşhislerle her takımın beceremeyeceği şekilde ayağa kalktı. Terim'in yeni sezon planlarında en önemli oyuncu hiç şüphesiz Arda Turan'dı. Sezon başlayana kadar her fırsatta Galatasaray'ın oğlu olduğunu, takımda kalacağını yineleyen Arda, her açıklamasında taraftarın ve camianın yüreğine su serpiyordu.

Polat yönetiminin ona çok haksızlıklar yaptığını, zor durumda bıraktığını söylemek yanlış olmaz. Genç yaşında koluna bant takıldı, taşıyamayacağı bir yükün altına sokuldu. Gazetelerde Arda hakkında çıkartılan olumsuz haberlerin kaybedilen maçlardan sonra özellikle yer alması genç oyuncuyu içten içe rahatsız ediyordu. Yeni yönetim Arda'ya daha soğuk kanlı yaklaştı ve daha uzlaşmacıydı ancak Arda, son olarak Liverpool maçında sahaya çıktı ve o maçtan sonra aşık olduğu parçalıyı bir daha giymedi. Sezonun başlamasına çok kısa bir süre kala Arda'nın bu hareketi elbette hoş olmadı. Yönetimde olup Arda'nın kulağına "Güneşi görmek istiyorsan, Bulut'u kenara çek" diyen yöneticiler Ahmet Bulut dahil olmak üzere Arda'yı olumsuz etkileyecek her koşuldan uzaklaştırmaya çalıştılar ancak başarılı olamadılar. Arda'nın gidişinde de Bulut'un büyük etkisi oldu. Üstelik en yakın arkadaşı Selçuk'ta Galatasaray'da olmasına rağmen.

Dönmek İstiyor


Şimdi ise Arda'nın dönmek istediği söyleniyor. Atletico kâr elde etmeden Arda'yı satmaz diye düşünüyorum ve bu paralelde yönetimin gözünü karartıp 12 milyona sattığı oyuncuyu bir yıl aradan sonra 20 milyona tekrar geri alacağını düşünmüyorum, düşünmek istemiyorum.


Saha içi bu dönüşe müsait mi?


Galatasaray taraftarı Arda'ya saha içinde yer aramaya başladı bile. Arda'nın en başarılı olduğu mevki hiç şüphesiz sol kanat. 3 gün önce biten ve 8 milyon Euro'ya mâl olan Amrabat'ın mevkisi yani. Ki mevcut kadroda o bölgede oynayabilecek: Amrabat, Riera, Culio, Emre Çolak, Engin, Hamit (zorda kalınırsa) gibi kalitesi tartışılmayacak oyuncular var -verim konusunda Riera'yı bir kenara koymak lazım- Bu tabloda Arda lüks olacaktır. 
Diyelim ki sistem 4-2-3-1'e döndü ve Arda forvetin arkasına kaydırıldı. Bu sefer de elinizdeki kaliteli forvetlerden feragat etmek zorunda kalacaksınız. Elmander mi, Burak mı, Umut mu, Necati mi, Baros mu yedek oturacak? 


Durum özetle bu. Geçen yıl "Gidecek mi kalacak mı" tartışmalarının merkezine koyduğumuz Arda, bu yıl "Dönsün mü dönmesin mi?" polemiğiyle Türkiye gündemine geri döndü. Neler olup biteceğini önümüzdeki günler gösterecek. 

15 Temmuz 2012 Pazar

Galatasaray 2012-2013

Yarattığı potansiyelin farkına varan Galatasaray, bu yıl kimsenin inkar edemeyeceği güçte bir kadro kurdu. Geçen yılı zayıf kulübeyle çift kulvarda koşan takım, bu yıl direkt olarak ilk 11'de forma giyebilecek futbolcular transfer etti. Takımın en büyük artısı, geçen yıl sahip olduğu ve kusursuz işleyen omurgasını korumak oldu. Kalede Muslera önünde Semih ve Ujfalusi, orta alanda Selçuk ve Melo ve ileride Elmander. Geçtiğimiz sezon forvet hattında sürekli görev yapan Elmander'in yanına Burak Yılmaz transfer edildi. Kulüp bu yıl hatırı sayılır miktarda para harcadı ancak yapılan transferlerin yıllık değil, uzun vadede yapıldığı göz önüne alınırsa, durum daha anlaşılır olabilir.

Bu arada, mevcut kadroyu 2000 kadrosuyla karşılaştıranlar arasına eski futbolcu Hakan Şükür de katıldı. Şükür, Terim'in sahip olduğu kadronun gelmiş geçmiş en iyi kadro olduğunu, saha içinde oynayanlar kadar kenarda oturacak oyuncuların da çok değerli olduğunu söyledi. 2000 kadrosunda Hagi'yi ayrı bir yere koyarsak, iki takımı kantara koyduğumuz zaman  bu yıl oluşturulan kadronun daha kuvvetli olduğunu söyleyebiliriz. Amrabat'ı takım oyununa, Burak'ı da çift forvete alıştırmak gerekli tabi.

Çağ atlayan Galatasaray

2010-2011 sezonu Galatasaray için tarih defterinden silinmeyecek bir sezondu. Kötü oyun, mağlubiyetler, istikrarsızlık, kayıp özgüven ve daha fazlası. Takım ligi 8. bitirmiş, sezon içinde 14.lüğü görmüştü. Üstüne üstlük, elden çıkan Sami Yen ve yerine sahip olduğumuz Türk Telekom Arena ile ilgili siyasi sorunlar yaşamıştı. Başbakana yapılan protesto, taraftara sırtını çeviren bir, kurul tarafından ibra edilemeyen bir yönetim. Kulüp içinde acizlik havası hakimdi, 100 yaşını devirmiş camiada.

Bu kaosta Galatasaray yeni başkanını seçti; Ünal Aysal. Rekor oyla başkan oldu, camiayı toparladı, bütün spor dallarına el attı. En çok gözümüzün önünde olan futbol takımı ise, önce Terim'e emanet edildi ve ardından başarılı transferler hamleleriyle yeni bir kadro kuruldu. Galatasaray'ın enerjiye, savaşan bir takıma ihtiyacı vardı. Defansa lider Ujfalusi, ileride bitmek tükenmek bilmeyen enerjiye sahip Elmander, orta alana Türkiye'nin en iyi oyuncusu Selçuk İnan ve kimsenin itiraz edemeyeceği Felipe Melo monte edildi. Kalede de dünyanın en iyi 7. kalecisi ünvanıyla Muslera vardı ve iskelet bu şekilde oluşturuldu. Gençler takıma kazandırıldı ve dünyada sayılı kulübün gerçekleştireceği şekilde Galatasaray yıkıntı halinde geçen sezonun ardından şampiyon oldu.

Yönetimsel olarak da gelişme vardı tabi. Vizyon sahibi bir başkanın önemi bir kez daha ortaya çıkmış oldu. Taraftarı fişleyip "Stada giremeyecekler" diyen Polat ve yönetiminin yerine, her türlü siyasal krizi göze alarak stat konusunda dimdik duran bir yönetim görevdeydi. Bugün Galatasaray yönetimiyle herkes gurur duyuyordur. Çok da güzel isimler çıktı karşımıza. Polat'a rakip olduğu zaman eleştirilen Adnan Öztürk, yeni yönetimde taraftarın sesi ve sevgilisi oldu.

Aysal yönetiminin tek hatası, ilk dönemde yapılan transfer hamleleriydi ancak bu yıl yaptığı transferlerle önceki seneyi unutturdu. Podolski, Shaqiri, Reyes gibi yıldızların bildirimleri taraftarı ters köşeye yatırdı ancak savunduğum gibi bu dönem tam bir gönül alma dönemi oldu. Sırasıyla Dany, Umut, Hamit, Burak, Amrabat transferleriyle Galatasaray, belki de tarihinin en iyi kadrosunu kurdu. Bunu sadece ben değil, efsane kadronun içinde yer almış Hakan Şükür de söylüyor.

Doğal olarak bütün bu döngünün bir de mali boyutu var. Galatasaray'ın çok harcadığına dair haberler etrafta dolaşmaya başladı bile. Hiçbir zaman "Manchester United renkli fotokopi bile çekemiyor" diyerek Demirören yüzsüzlüğü yapmam ancak Galatasaray'ın sahip olduğu değerleri az-buçuk biliyorum. Avrupa'dan gelecek para, ligde şampiyonluğa oynayacak takımın elde edeceği para, stat geliri ve henüz değerlendirilmemiş Riva arazisi. Yönetime danışmanlık yapan bir yakınımızın ağzından birebir duydum, Galatasaray Riva'yı sattığı an bütün borçlarını kapatıp mali olarak artı pozisyona geçebilecek durumdaymış. Taraftarın güvenmesi gerek. Vizyon sahibi, kuvvetli, gerektiğinde dik duran ve Galatasaray'ın gücünün farkında olan bir yönetim var.





1 Temmuz 2012 Pazar

Mario Balotelli

Futbolun asi çocuğu. Ailesini reddeden, 3 yaşında evlat edinilen, sıkıntılı bir çocukluk geçiren ve şimdiki zamanında ise tuhaflıklarla andığımız İtalyan futbolcu. Onu evlat edinen aile futbol oynaması için daha büyük bir şehre taşınmasaydı, bugün cinayet, hırsızlık gibi suçlardan hapiste olabilirdi. 


***
Premier lig maçları Lig TV'de yayınlandığından beri ülkemizde izlediğimiz lig, İspanya ligi oldu. O yüzden EURO 2012'de ülkemizin de gündemine de oturdu, Mario Balotelli. Normalde İngiltere'de her hafta -bazen daha kısa süre- skandallarla anılan, her yaptığı olay olan bir kişilik. Prandelli ona bu kadar tahammül etmeseydi daha az maç oynayacaktı. Israr etti, kazandı ve İtalya büyük bir sürprizle turnuvanın favorisi Almanya'yı Balotelli'nin müthiş oyunuyla yendi. Saha içinde kendisine hayranlar ve düşmanlar kazanan genç yıldız, şu sıralarda söyledikleriyle de gündemde. Attığı gollere neden sevinmediğini sorusuna böyle yanıt vermişti: "Gol atmak benim işim. Sahada işimi yapıyorum. Postacının görevi de mektup dağıtmak, o işini yaparken seviniyor mu?" 


***
Almanya maçında da attığı 2. golden sonra formasını çıkartmış, kurallar gereği kart görmüştü, izleyenler hatırlar. Maçtan sonra bir muhabir kendisine "Kart göreceğini bile bile neden formanı çıkarttın?" dedi ve Balotelli de cevap olarak: "Bence kartın formamı çıkartmamla alakası yok. Hakem kaslarımı kıskanmış olmalı!" dedi. 


***


Bugün de final günü. Büyük bir sürprizle turnuvanın finaline çıkan İtalya, kupayı kovalayacak. Prandelli temkinli. Diğer oyuncular ne düşünüyor bilemeyiz ancak Balotelli maçtan bir gün önce saha içindeki rakibi Pique'ye meydan okudu: "Shakira'yı final maçına davet edeceğim. Böylece sevgilisi Pique'ye neler yapabilecegimi görecek"


***

Futbolcular büyük maçları hep önceden kafasında oynarlar, aynı teknik adamlar gibi. Pique ne düşünmüştür bilinmez ancak, saha içinde enteresan bir eşleşme izleyeceğiz. 


***


Son söz: Balotelli sempatik, İtalya da favori düzenim çift forvetle oynuyor ancak kalbim en başından beri İspanya'dan yana.