21 Kasım 2012 Çarşamba

Biber gazlı cehennem...


M. United takımını karşılamak isteyen Galatasaray taraftarı ile çevik kuvvet polisleri arasında olaylar çıkmıştı...

18 Kasım 2012 Pazar

12 Kasım 2012 Pazartesi

Felsefe kaybı

Daha ligin 11. haftası ancak, tuhaf bir doyum var Galatasaray'da... Takım, Belediye maçından itibaren Cluj maçını düşünerek bekleyerek oynamaya başladı. Bu elbet hoş görüldü ancak bana kalırsa temel sorun felsefe kayması... Rakibi boğan, oyunun büyük bölümünü dikine ve yatay paslarla rakip yarı alanda oynayan Galatasaray'dan eser yok. "Bu oyunun üzerine nasıl çıkarım" düşüncesi gitmiş, yerine "Bekleyelim, rakip gelsin" görüşü yerleşmiş. Hal böyle olunca, G.Saray saldırmayınca, rakipleri yürekleniyor.  İlk yarılar da golsüz bitince, maçı izleyen taraftarı bir endişe alıyor...


Bu endişenin sebebi, "G.Saray gol atamayacak" değil. Kolay gol buluyor takım ancak bu sezon Galatasaray'ın gol yemeyeceğinin garantisi yok. Defans henüz oturmadı, Hamit hala çok Türkiye Ligi maçlarında yok, sol tarafta kimin oynayacağını kadro açıklanmadan tahmin etmek zor. Engin mi, Amrabat mı... İyileşen Elmander'in takıma dönüşü de aynı sorunu forvet bölgesine getirecek. Defans, zaten belirsiz. Cris-Dany, Cris-Semih, Dany-Semih... Bu da belirsiz. Yekta da orta alanda bana kalırsa yetersiz. Yekta özel, özellikleri olan bir oyuncu ancak bir yerde yetersiz kalıyor. Geçen seneki Galatasaray, bu sene yok. Üstelik, sadece ilk 11'de direkt oynayacak sayılı takviye yapılmışken...

Görünen şimdilik şu ki, Mersin tarzı maçları daha çok oynayacak Galatasaray...
Cluj'u bu taktikle yenmek, Galatasaray'ı ligde götürmez. Geçen yılki coşkulu oyuna bir an önce "Dönebilmek" lazım.
Bu da Terim ve oyuncuların elinde...


5 Kasım 2012 Pazartesi

10 hafta geride kalırken

Spor Toto Süper Lig'in geçen yıldan daha zor geçeceği önceden herkesin malumuydu. Ligde takımların her sene üstüne koyduğu, daha kaliteli bir oyun ortaya koyduğu ve hatta şampiyon olabileceğini Bursaspor örneğiyle yaşamıştık bile.
Artık makas kapandı. Her takım her takımı yenebiliyor, yenemese bile puan kopartabiliyor. Ligin başlarında rakipleriyle puan farkını açma şansını defalarca elde etmesine rağmen kullanamayan Galatasaray örneği, iyi bir örnek olur. Galatasaray lige, Süper Kupa'nın verdiği moralle başladı. İlk hafta Kasımpaşa galibiyeti ve ardından Beşiktaş deplasmanından alınan beraberlik ve iç sahada Bursaspor galibiyeti. İlk üç hafta böyle geçti.
Öyle ki, Süper Lig'e bu sezon adım atan, sezon öncesi yaptığı transferler ve gösterdiği performansla dikkatleri üzerine çeken Kasımpaşa, ligin her zaman güçlü takımlarından olan Bursaspor ve Beşiktaş derbisi geride kalmıştı. 4. haftada alınan 4-0'lık Antalya galibiyeti de, Antalya'nın şu anki lig konumuna bakılarak değerlendirilebilir. Deplasmanda kazanılan önemli bir üç puandı.
5. haftadaki maç ise, sarı kırmızılı takımın bu zamana kadar oynadığı en kolay maç olarak hafızalara kazındı. Akhisar 3-0'la geçildi, güven tazelendi ve yeni, umutlu şeyler söylenmeye başlandı ancak çöküş bu maçla başlayacaktı.

Geçen sene 4-4-2'ye rağmen merkez takımı olan ve bu yıl kanat takımına evrilmeye çalışan Galatasaray, ilk 4 hafta boyunca bunun sıkıntısını yaşadı. Taşlar oturmamıştı. Hala daha tam olarak oturduğunu söyleyemeyiz. Hamit'in geldiğinden bu yana olan kötü oyunu, Amrabat'ın defansa geri dönmeyişi, Engin'in cezalı oluşu ve Emre Çolak'ın geçen yıla göre üzerine koyamayışı en fazla öne çıkan kötü etkenler oldu. Bunu sadece ilk 4-5 hafta ile sınırlayamayız. Galatasaray hala bu sorunlarla boğuşuyor. Bunların yanına en büyük sorun, defansı eklemezsek hata olur. Ujfalusi'nin beklenmedik sakatlığı, bütün dengeleri bozdu. Yerine alınan Cris yavaş ve yetersiz, Dany ise aşırı soğuk kanlı bir görüntü çizdi. G.Saray'lılar kadro okunduğu zaman Ujfalusi varken ki güveni, hissedemediler, haklı olarak.

Bu durum, fazla sürmeyecekti. Elbet bir kırılma noktası olacaktı. Şampiyonlar Ligi'ndeki ister şanssızlık, ister beceriksizlik olarak değerlendirin, puanların alınamayışı, takımın moralini ve inancını kırdı, tokat gibi geldi. Bu performans lige de yansıyacaktı elbette. Gençlerbirliği ile 3-3 berabere bitirilen maç... Yine futbol şansını hatırlattı ancak puan getirisi olmayınca bir kıymeti yok. Takım yine galibiyeti koruyamadı. Bütün bu tablo içerisinde doğal olarak, G.Saray taraftarı her ne kadar yeni bir hocası da olsa, Kayserispor takımından çekiniyordu. Beklenenden kolay bir maç oldu ve 3-0 kazanıldı ancak goller erken bulunmasa, Kayserispor biraz direnç gösterse sonuç farklı olabilirdi.

Cuma günü de Belediye maçı kolaylıkla atlatıldı. "Sistem takımı olma" yolunda ilerlediğini söyleyen Galatasaray, farklı  bir oyun tarzına döndü. İleride basan, rakibi çıkartmayan ve oyunu olabildiğince hızlı oynamaya çalışan takımın yerinde, bekleyen ve hızlı çıkmaya çalışan bir takım vardı. Cluj maçı öncesi mantıklı bir hamle olarak değerlendirilebilir. Ama sıkıntılar sürüyor. Başarıya olan inancım şahsen kırılmış değil. Takımın verdiği sinyaller önemli. 1-2 yıl içinde sarı kırmızılı takım espas futbolu oynayabilen bir takım olacaktır. Sabır lazım. Eğer ki ligdeki puan kayıpları yaşanmasaydı ve Şampiyonlar Ligi'nde daha fazla puan toplayabilseydi, farklı konuşuyor olabilirdik. Üstelik, şampiyonluk yolundaki en büyük rakibi Fenerbahçe bu kadar puan kaybetmişken...