29 Mart 2014 Cumartesi

Takım, Mancini, Aysal ve taraftar

İtalya'da görev yapan Fatih Terim de bilir. Şampiyonluk hesapları Çizme'de iç saha maçlarına 3 puan, deplasman maçlarına 1 puan yazılır. Deplasmanda alınan beraberliklerin bu kadar can sıkmasının nedeni takımın şampiyonluk potasından uzaklaşması oldu. Evet, Galatasaray çok kötü oynuyor ancak tüm duygusallığı bir kenara bırakıp geçmiş dönemle karşılaştıralım... Terim'in 3. sezonunun ilk yılındaki şampiyonluk, altın değerindeydi. Müthiş bir öz güven kazandı takım. Üstelik kadro da oldukça kısıtlıydı. Beklentilerin altında ifade edilen -ki bana göre çok doğruydu- transferler -Necati gibi- olağanüstü bir  katkı verdi takıma. 4-4-2'yi çift 6'lı kusursuz oynayan, bir takım vardı. Playoff gibi saçma engellere rağmen bileğinin hakkıyla şampiyon oldu Galatasaray. İkinci sezon, takım her alanda yüzde 50'ye yakın bir düşüş yaşadı. Koşu mesafeleri azaldı, oyun tat vermemeye başladı ve sürekli olarak ite-kaka kazanılan puanlarla şampiyonluk geldi. Galatasaray'ın kaybettiği her hafta da Fenerbahçe kaybetti. Süper Lig'in en düşük puanla şampiyon olan takımı oldu Galatasaray (68 puan). Ayrıca Terim&Mancini karşılaştırması için:  Terim'in performansı, Mancini'nin performansı

Düşüş dönemi
Dikkat ederseniz, şampiyonluk yaşayan takımlarda bir düşüş her zaman olur. Galatasaray'a yakın olarak verilebilecek en güzel örnek, Borussia Dortmund olur. Onlar da tıpkı Galatasaray gibi iki yıl üst üste şampiyon olduktan sonra düşüş yaşadılar. Düşüşün temel nedeni, bana kalırsa sistemsizlik ve oyuncuların doymuş hissetmeleri. Sistemi şöyle açabiliriz: Barcelona gibi, Bayern gibi bir ekolün olur, başarıda sürekliliği yakalayabilirsin. Türkiye'de teknik direktörler 2 yılda bir kovulduğu, istifa ettiği için o ekol sahibi takımı bir türlü göremedik. Kısıtlı kadro ve imkanlarla belirli bir çizgide İBB'yi (2006-11) arası istikrar sağlayan Abdullah Avcı'yı belki bir kenara koyabiliriz. Oyuncuların doyum meselesine ise Mancini'nin gözünden bakmakta fayda var. 3-4 kez basına konuştu ve "Elimde sopa yok, oyunculara karşı polis olamam... Oyuncular gelişmeli. Burak, Selçuk çok daha iyi olabilir. 'Bu kadarı yeterli' diye düşünüyorlar" minvalinde defalarca konuştu. Bu da Türk sporcuların profesyonellikten ne kadar uzak olduğunu gösteriyor. Oysa, kariyerinde 400 kadar gol atan Messi, attığı golü 9 takım arkadaşıyla paylaşıyor korner direğinin hemen önünde. Bizim oyuncularımızda o yok, maalesef... Futbolcu gazla, fırçayla çalışmamalı kısacası.

Mancini'yi anlamak
Mancini zor bir insan. "Polis değilim" demesinden de anlayacağımız gibi Terim tarzı, baba gibi yaklaşan, oyuncuların sırtını sıvazlayan bir hoca değil. Her şeye daha profesyonel bakan, yönetimin vizyonunu yansıtan bir teknik direktör.. Elbette yaptığı her şeyde mantık aramak zor. Örneğin son saniye yaptığı Drogba-Ceyhun değişikliği, sezon başı kusursuz işleyen 3-5-2'den vazgeçişi gibi. Üstelik ligi tanımıyor. Avrupa'da oynanan maçlarda daha iyi bir kenar performansı gösterdi (Chelsea maçı hariç). Türkiye gibi sabırsız bir ülkeye geldiği için pişman olduğunu Bursaspor maçı basın toplantısında gördük. İtalyan, bence Galatasaray için bir şanstır. Kulüp Lucescu'ya yaptığını Mancini'ye umuyorum ki yapmaz. İnter ile 97 puanla şampiyon olmuş, City'yi 40 küsür yıl sonra şampiyonluğa taşımış, son derece kariyerli bir teknik direktörden bahsediyoruz. Üstelik, İnter onun bıraktığı takımla Şampiyonlar Ligi'ni kazandı. City, gol rekorları kırıyor, EPL'de büyük ihtimal şampiyon olacak... Doğru sistemleri kuran, çok akıllı bir teknik adam Mancini. Gittiğinde enkaz bırakmıyor...

Ve yönetim... 
Adnan Polat'ları, Süren'leri görmüş biri olarak çok rahatlıkla söyleyebilirim ki, Ünal Aysal, Galatasaray'ın başına gelmiş en iyi başkandır. (Canaydın'ın yeri bambaşka tabii). Mali tablo oldukça düzenli görünüyor. Neredeyse her 15 günde bir Galatasaray bir sponsorluk anlaşması imzalıyor. Store sayıları ve gelirleri kaç kat arttı. Takıma kazandırdığı dünya yıldızları, çok kaliteli bir teknik adam var. 10 milyon Euro'ya 19 yaşındaki bir oyuncu alabiliyor Galatasaray. Böyle bir şey 107 yıllık kulübün tarihinde var mı daha önceden? Pasta büyük. Kriz elbet olur. Her yerde var kriz. Galatasaray başkanı olmak kolay değil. Aysal'ın tarzı profesyonellik ve kurumsallık olduğu için değişim süreci sancılı geçebiliyor. Bu sancılar olacak. Başarısız olan kim olursa olsun gider, gitmeli. Kıskandığımız Avrupa kulüpleri gibi olmanın yolu bundan geçiyor. Göğüs reklamı için bile adımızın geçtiği firmalara bakmak yeterli Galatasaray'ın hedefi için.

Ve taraftar...
Kriz, her zaman her yerde olabilir. Türkiye'de top 3 direğin içinden geçmiyorsa, bilin ki orada problem vardır, kriz vardır. Eğer kızacak birilerini arıyorsanız, sadece saha içindeki doymuş, 2 metre önündeki topa koşmayan oyunculara bakın. Melo'daki hırsın olmadığı oyunculara kızın kızacaksanız.. Her sene şampiyon olunacak diye bir kural yok, taraftar bu gerçeği kabul etmeli. Takımın şampiyonluk yarışı ve hatta ilk 3 için bile yeterli çaba göstermediği de çok açık. Sahada gördüklerimiz yüzünden yönetimi istifaya davet etmek, kenardan Mancini'ye bağırıp küfür etmek, Galatasaray'a, Galatasaray taraftarına yakışmıyor. İki mağlubiyette, yönetim istifaya davet edilmez. Bize düşen, sonuç ne olursa olsun, armanın peşinden gitmektir.

9 Şubat 2014 Pazar

Patlama dönemi

Fatih Terim'in ardından takımın fiziksel olarak döküldüğünü futbol izleyen herkes fark etmiştir. Bu anlamda Mancini ilk olarak takımın fiziksel olarak düzelmesi gerektiğini söylemişti. İtalyan, geldiğinden beri buna çalışıyor. Terim dönemi için Drogba'nın ve Elmander'in söyledikleri çok önemiydi. Şuradan okunabilir Fizik kalite yükseldikçe, takımın işleyişi de değişti. Üç kulvarda mücadele eden bir takım için önemli olan budur. Üstelik, sezon başında (yani transferlerden önce) Galatasaray'ın rotasyon yapacak genişlikte bir kadrosu yoktu.

Herkes devre arası kampını takımın kondisyonu üzerine yapacağını düşündü ancak Mancini, daha çok taktiksel çalışmalar yaptıklarını açıkladı. Şimdi elinde oyun içinde sistemi kolaylıkla değiştirebilen, rakibe göre nasıl oynayacağını kestirebilen bir takım var. 3-5-2 beklerken 4-3-3 ya da 4-4-2 formasyonu görebiliyor rakip. Üstelik, Sneijder'in beklenenin aslına sol forvet gibi oynaması, rakibi sahaya adım atar atmaz şaşırtıyor. İlerleyen dönemlerde forvetin arkasında oyun kurarken görsem şaşırmam.

Eskişehirspor maçında da Bursaspor karşısındaki Galatasaray'ın izleri vardı. 11 oyuncu topun arkasında savunma yapan, presi kuş sürüsü gibi gerçekleştiren ve kazandığı topları olumlu kullanan Galatasaray, ilk yarıda zaten sonuca giderek çarşamba günü oynanacak kupa maçı için rölanti bir oyuna döndü. Klasik bir 4-3-3 ile sahadaydı Galatasaray. Ceyhun, savunmanın hemen önünde kesici rolünde yine çok başarıydı. Öyle kilit bir yerde oynuyor ki, hem önlerinde oynayan Selçuk - Melo hem de arkasında görev yapan Chedjou -Hakan ikilisi rahat ediyor. Dünyada genellikle bu görevi yapan oyuncular savunmanın önündeki itfaiyeci rolünü üstlenir. Ceyhun'da ise tersi bir durum var. Topla çıkan her Eskişehirsporlu oyuncu, karşısında ilk olarak Ceyhun'u buldu. Rakibe önde basıp, gölge pres yapıyor. Daha fazla top kapabilirse muhteşem bir oyuncu olabilir. Fatih Terim'in Ceyhun'daki bu cevheri görememesi çok enteresandı. O Ceyhun, Kayseri'yi yukarılara taşıdı. Bu sezon Kayserispor'un düştüğü durum da ortada. Üstelik, sahada görüldüğü üzere, idmanlara en fazla olumlu dönüş yapan isim Ceyhun. Uzun süre sonra bir futbolcunun Selçuk'tan daha fazla mesafe kat ettiğini gördüm. (12 KM)

Verimin yanına mutlaka eklenmesi gereken, özgüven. Hücumda da, savunmada da ne yapması gerektiğini bilen bir Galatasaray var. Özellikle Şampiyonlar Ligi'nde büyük maçlar oynayıp iyi sonuçlar almak, gruptan çıkmak, takımı çok olumlu etkiledi.  Burak, limitlerini zorlamaya başladı. Eşiği atlatırsa, dünya çapında bir yıldız olabilir. Zaten o yolda gidiyor... (Üstelik 28 yaşında olmasına rağmen sürekli gelişiyor) Artık oyun içinde dalıp gitmiyor. Mental olarak biraz daha toparlaması gerekiyor kendini sadece. İstediği topları alamadığı zaman arkadaşlarını alkışlamalı. Selçuk'u bozmayabilir, uzun süredir arkadaşı ancak Hajrovic gibi yenilere, Emre Çolak gibi gençlere bunu yaptığı zaman o oyuncuları da oyundan düşürebiliyor. Bunu da hırsına bağlamak lazım. Kazanma arzusu bir an bile yitirmiyor. Eskişehirspor maçında tüm takım 'Duran adam' pozu veriyorken Burak sevinçten koptu ve coşkusunu gösterdi. Gol attırması da büyük artıydı. Umut kolay gibi görünmesine rağmen zor bir vuruş yaptı. Top kontrolünde çok kötü ancak bu tip vuruşlarda iiç güdüsünü kullanarak golü bulabiliyor. Bir çırpıda sayabileceğimiz 3 maç var: Real Madrid (1-2) ve Juventus.

Bir parantez de Hajrovic'e açmak gerek. Çok diri değil. Topla hızlı ama daha iyi olmalı. İsveç'te oyuncuların iyi idman yapmadıkları Hajrovic üzerinden anlaşılabilir. Telles, Hajrovic'e göre çok daha hazır gözüktü. Bu arada Telles de Galatasaray'a çok şey katacak. 21 yaşında, pozisyon bilgisi üst düzeyde, hücuma katılıyor, kolay faul alıyor, duran toplarda etkili... Bir çırpıda sayılabilecek özellikleri oldukça fazla. Galatasaray sol bek sorununu çözdü... Takım savunmasındaki ilerleme de fazlasıyla gözle görünüyor. Birçok istatistik dönüyor etrafta, yenilen-atılan goller ile ilgili. Ama en önemlisi, taraftarın tribünde ve ekranda hissettiği güven. Artık 2-0'da bile tedirgin olan taraftar yok. Savunma yönündeki en büyük artı bu...

Şimdilik söylenecek bunlar. Maçlardan sonra yazı yazmak aslında adetim değildir pek ancak takımın coşkusu ve güzel futbolu yazmaya yönlendiriyor. Rotasyon yapacak güzel kadro da var artık. Kupa da yoluna devam edecek Galatasaray. Her maça böyle 'Final' gözüyle bakarak ve isteyerek başlarlarsa, kaybetmez gibi görünüyor..

3 Şubat 2014 Pazartesi

Bursa'nın anlattıkları

Öncelikle anlayamadığım bir şeyi açmak istiyorum. Galatasaray'ın 3'lü defans oynaması, sıradan bir yorumcuyu veya taraftarı neden rahatsız eder? Sürekli sistem üzerinden Mancini'ye vurmaya çalışmak gerçekten komik. Uzun yıllar benzer felsefelerde oynayan Galatasaray, bugün (kupa maçları sayesinde bol bol prova yaparak) üçlü defansı da gayet akıllı oynuyor. Takımın kazanacağı bu sistem çeşitliliği saha içinde ilerleyen dönemde mutlaka olumlu etkilerini gösterecektir. Trabzon'u 4-3-1-2 ile geçen takım, Juventus'u da 3-5-2'yle geçti ki burada taktik kilit rol oynadı.

Mancini'nin bu eleştirilere gülüp geçtiğini düşünüyorum. Sonuçta deneye deneye tamamen homojen olmasa da bir çıkarım yaptı. Bursaspor maçını statta da izledim, evde de izledim daha sonra... Çok basitçe görünen şu: Galatasaray, hücuma kalkarken 3'lü, rakibi karşılarken 4'lü defansa geçiyor. Bu düzende kilit adam Ceyhun. Takım ileride basarken rakip yayı çevresinde top kapmaya çalışıyor; rakip, Galatasaray savunmasını zorladığı zaman ise daha çok defansta kalıyor. Mancini, sezon arasında buna benzer bir rolü Emre Çolak'a vermeye çalıştı ancak Ceyhun gibi dayanıklı olmadığı için bu görevi dün Ceyhun üstlendi.

Aslında taktik düzen bir yanda dursun; Galatasaray dün maçı gerçekten çok istedi. Maçtan birkaç gün önce, takımın Kopenhag (3-1) maçındakine benzer bir tepki vereceğini düşünüyordum. Gaziantep karşısındaki istemeyen, çabalamayan, kovalamayan takımın bu hatadan döneceğini düşünüyordum. Fenerbahçe'nin de kaybetmesi, maçı şova çevirdi. Maçın en önemli detaylarından birisi de takımın 1-0'ın üzerine yatmaması oldu. İçeride oynanan Manchester United maçındaki koreografide yazan "No mercy will be shown", Galatasaray'ın bir numaralı mottosu olmalı. Takım ve oyuncular, 2'yi 3'ü ve hatta 4'ü istemeli... Dün gösterilen en olumlu reaksiyonlardan biri bu olmalı. Elbette çarşamba günü Şampiyonlar Ligi  maçı olan bir takım, ilk yarısı 4-0 biten maçta ikinci yarı benzer performansı göstermemeli tabii...

Oyuncu performansı bazında bakacak olursak, eleştirecek herhangi bir oyuncu yoktu Galatasaray'da. Melo ve Sneijder muhteşem oynadı. Mehmet Demirkol'un Drogba için yaptığı "Meyve sineği gibi etrafında dolaşılması lazım" benzetmesinin de ne kadar doğru olduğunu dün de gördük. İndirdiği toplar çok maçlar döndürdü. Ceyhun'a da bir parantez açmak gerekiyor... Oyunu biraz daha iyi okuyabilmeli ve rakibe basıyorsa o topa eninde sonunda sahip olabilmeli. Çünkü gereksiz baskıları hem onu yoruyor. Bu konuda örnek alması gereken oyuncu Melo. Bastığı 3 toptan 2'sini kapıyor, pozisyon hazırlıyor. Ve Ceyhun, daha çok maç izlemeli. Duracağı yerin farkında ama daha çabuk düşünüp pas tercihlerinde daha cesur olmalı.. Bunu da oynadıkça sağlayacak umarım...

Bursaspor ve Daum ise, iki nedenle hezimete uğradı. İlki, kanatlarda gittiği zaman gelmeyen oyuncuları tercih etmesi (Sercan-Kazım), ikincisi ise Fernandao aşkına Sestak'ı, Batalla pozisyonunda oynatmaya çalışması. Ve tabii Daum, Gaziantep karşısındaki Galatasaray'ı bekledi karşısında.. Bu da onun hatası oldu.

Şampiyonluk şansı için verilen yüzdelere ve yapılan yorumlara katılmıyorum. Sezon öncesi yapılan yüklemelerin, ligin ikinci yarısından itibaren etkisini kaybettiğini defalarca gördük. Bunca yıllık Süper Lig maratonu bize ayrıca Ersun Yanal takımlarının ligin ikinci devresinde düşüşe geçtiğine şahit olduk. Yanal, sürekli olarak şampiyonluk iddiasını yineliyor ancak yüz ifadesi özellikle son basın toplantısında öyle gözükmüyordu. Evet, Fenerbahçe daha rahat. Üstelik Avrupa'da ve ZTK'da yollarına devam etmiyorlar. Daha çok puan kayıpları yaşayacaklar ama şampiyonluk ipi Galatasaraylı oyuncuların elinde. Bundan sonra çıkılacak her lig maçının 3 puan maçı olduğuna inanmaları, Bursa maçındaki coşkularını tekrarlamaları gerekiyor.

16 Mayıs 2013 Perşembe

Mancini, City ve 2013.

Premier Lig’de Manchester United çoktan ipi göğüsledi. FA Cup’ı kazanıp küme düşen Wigan’ın yaşadığı trajedi bir kenarda dursun, bu sezon en büyük hayal kırıklığını şüphesiz ki Manchester City yaşattı. Uzun yıllardır süren kupasızlık geçen sezon sona ermiş, son maçta, son saniyede Agüero’nun golüyle şampiyon olmuşlardı. Sezon sürerken gidecek spekülasyonlarının ortasında kalan Mancini ise, şampiyonluk apoletiyle 6 yıllık sözleşme imzalamıştı. Sezon başında koltuğunda iyice gerinen İtalyan menajer, bu sezonki sonu ise elbet tahmin edebiliyordu.
Paranın hükmettiği takım, birkaç sezondur şirket mantığında yönetiliyordu. İstediği transferleri istediği gibi yapan City, istediği oyuncuları da anında gönderebiliyordu. Bu sene kurban Mancini oldu. Peki Mancini konusunda haklılar mıydı?

Çaresiz adam
Öncelikle şunu kabul etmek lazım; Mourinho’nun gelişi Premier Lig’e ayrı bir hava katar ve orada sistemler, ekoller konuşulamaz. Mancini’nin bir kez yenebildiği United ekolü, bu sene aynı hataya düşmedi. United elini kolunu sallaya sallaya şampiyonluğa yürüdü, City sadece seyretti.
Belki deMancini’yi bu denli saha içinde hataya sürükleyen şey, yaşadığı panikti; orası bilinmez. Son döneminde Yaya Toure’yi stopere çeken, sezon içinde de sahip olduğu silahlara rağmen 5-3-2’ye dönecek kadar tedirginleşen Mancini’nin kaybetmesi kuvvetle muhtemeldi zaten. Öte yandan, yeni teknik direktör adayları, Ada’da sürekli olarak konuşuldu. City sportif direktörü Txiki Begistain’in sürekli olarak Pellegrini ile görüştüğü gazetelerde haftalarca yer aldı.
Yeşil sahada hataya zorlanan defans oyuncuları gibi, son döneminde sürekli olarak üzerine atılan topları uzun uzun savuşturdu İtalyan.

İlk sene çok zor
Ferguson’un emekliliği en çok en çok City’ye yarayabilirdi ancak Pellegrini’nin bu denli büyük be bütçeli takımlardaki performansı ortada. Üstelik, halef-selef ilişkisinde kimse kusur aramasa da Moyes “bence” United için tam bir soru işareti. Everton’ı uzun yıllar belirli bir seviyede tutmayı başardı ancak İngiltere’nin 4 büyük takımıyla oynadığı deplasmanlarda galibiyeti yok. (18 beraberlik, 28 mağlubiyet).
Şampiyonluğu yaşamış, ligi artık daha fazla elinde tutabilecek olan Mancini’yi yollamak en azından bu sezon için akıllıca değildi. Premier Ligde de bütün bu dengeleri bozabilecek tek bir adam var: Mourinho. Chelsea’ye dönerse ilk sezonunda büyük ihtimal şampiyon olur. İşte o zaman City, Mancini’yi arar…



Merhaba eski dostum


Uzun süre geçti, Kewell’ı görmeyeli. Haberleri dolaşırken, içeriğine bakmadan, sadece fotoğrafını gördüğüm için hemen açtım. Al-Gharafa’dan ayrıldığı yazıyordu. 1 ay dayanabilmiş. Her fotoğrafında olduğu gibi, yine ‘Parçalı’ ile gözümün önüne geldi Avustralyalı… Sakin sakin koşar, olacakları önceden sezmeye çalışırdı.
İyi bir izleyiciydi, saha içinde. Düşürüp de elini uzatmadığı tek bir rakip hatırlamam.
Stopere geçtiği Hamburg maçını da, gollerinden sonra dizleri üstünde kaymasını da…
Turuncu forma. Mor forma. Maçta ara sıra Skibbe’nin yanına gelip konuşmasını. Amerikan saçlarını. Arda’ya, Baros’a sarılmasını gol sonraları… Hele Bordeaux’a attığı golü.
Bunlar nasıl unutulabilir ki?
Ne kadar güzel şeyler bırakmışsın arkanda giderken.
Ne kadar “Efendi” bir imajla veda etmişsin. Aklıma seninle ilgili kötü bir şey gelmeme nedeni bu olsa gerek.
Aklıma, yaşlanınca vurulan atlar geliyor gidişini düşününce. 

30 Nisan 2013 Salı

Kusursuz değilsin Barça

Futbolda, bir sistemi olup onu uygulamaya çalışan her takıma saygı duymak lazım. Barcelona da günümüz futbolunda bunun en önemli örneği. Eğer Guardiola döneminden bahsedecek olsaydık, "önemli" yerine, "kusursuz" sıfatını koyabilirdik ancak Barça, eski Barça değil... Takım, Guardiola döneminde rahatlıkla uyguladığı bazı saha içi felsefelerinde yerinde saymaya ve hatta gerilemeye başladı. Topu kaptırdıktan sonra uyguladıkları "6 saniye" kuralı artık işlemiyor. Rakiplerine daha fazla topla oynama şansı veriyorlar. Baskı yedikleri anlarda attıkları ters toplarda ve riskli paslarda isabet yakalıyorlardı ancak o oran düştü. Özellikle defans oyuncuları artık top koşturan konumuna geçti.

Önde baskı sadece Barcelona'ya ait bir sistem değil. Bayern'in bunu uygulaması Barcelona'ya şok etkisi yarattı. Çünkü Barcelona, sahaya çıktığı zaman karşısında kendi sahasına gömülmüş rakipler istiyor. Burada bir parantez Heynckes için açmak lazım. Barça'ya karşı bir takımı bu kadar cesurca hazırlamak, kazanma duygusuyla sahaya sürmek büyük iş.

Yarınki maç ne olur, bilinmez. Milan'ı 2-0 dönüşü evinde hezimete uğratan Barcelona'nın yarın takınacağı tavır çok çok önemli. Milan maçı öncesi "İnanmayan taraftar biletini başkasına versin" diyen Pique'nin sesi çıkmıyor. Aksine, Heynckes yarınki maç için "Bize gol lazım olacak. Kalemizin önüne otobüs park etmeyeceğiz" dedi.    


Bayern ise en iyi dönemlerinden birini yaşıyor. Ligde de fırtına gibiler, Avrupa'da da. Camp Nou'nun Bayern üzerinde farklı bir etki yaratacağını sanmıyorum. Kenarda Guardiola olsa maç öncesi Gladiatör'ü izletirdi ancak Vilanova'yla uykudan yeni kalkmış bir çocuk gibi olacaklar gibi geliyor.


28 Nisan 2013 Pazar

Drogba Airlines

Normal bir oyuncunun zor yükselebileceği bir topu, göğsüyle stop ediyor. Drogba'nın bu sıçramasını ve soğuk kanlı kontrolünü, Schalke'li Kolasinac, şaşkın bakışlarla izliyor..

G.Saray-Schalke maçı. (20.02.2013)

2 Nisan 2013 Salı

Alper Potuk

Alper, Macaristan maçının en etkili oyuncularındandı
Alper Potuk... Geçen yıl aslında kendinden beklenen patlamayı yapmıştı. 5 milyon Avro bonservisi Fenerbahçe gözden çıkarttı ancak oyuncu ile sarı lacivertliler anlaşamamıştı. Alper'i 5 milyon Avro yapan, şüphesiz ki taşıdığı pasaporttu ancak  yeteneklerinin de yabana atılamayacağını, sahada ortaya koyduğu futbolla gösterdi. Genellikle Türk oyuncular, bu dönemlerde inişler çıkışlar yaşar ancak Alper'i Alper yapan şey, sürekli olarak belli bir çizgide oynaması oldu. Oyununun üzerine koymaya devam etti.


***
Türkiye'de çoğu oyuncuda olmayan farklı bir özellik var Alper'de. Defansif orta saha oynamasına rağmen, topu aldığı zaman dikine oynuyor. Bu, hem set oyunu oynayan takımları rakip sahaya hızlı yerleştirir, hem de kontra oynayan takımlarda işe yarar. Galatasaray'da oynadığı dönemlerde Emre Bölezoğlu'nun tarzına sahip Alper. Lig performansı, çoğu büyük takım orta saha oyuncularının önünde. 3 gol atıp, 4 asist yapmış. Son hafta Antep'e karşı yedirdiği golü saymazsak, o maçta dahi başarılıydı.

***
Eksiği, vizyon. Onu geliştirmek de kendisinin ve hocasının elinde. Uzun topların, ters topların üzerine düşmeli. 
Böyle devam ederse, Türkiye büyük bir yıldız kazanır. Yaşı henüz 23... Geçen sene imrenerek izlediğim Burak Yılmaz, Galatasaray'a gelmişti. Bakalım Alper de Burak'ı takip edecek mi?

21 Mart 2013 Perşembe

Sezonun kırılma anı

football formationsSistemler, oyuncular üzerine kurulur" der Mourinho. O yüzden, gittiği her takımın yapısına göre kadroyu şekillendirir. O yüzden, Porto'da başka, Chelsea'de başka, İnter'de başka oynadı. Şimdi ise, Real Madrid'de çağın belki de en yaygın oyun anlayışıyla sahaya çıkıyor, 4-2-3-1..

Feldkamp da benzer bir açıklamayı Galatasaray'ı yönetirken yapmıştı. Kalli, "Sistemi rakamlardan ibaret sananlar gitsinler süpürge satsınlar" demişti. Barcelona gibi bir futbol ekolüne sahip takımlar için geçersiz bir laf bu. La Masia'ya adım atan her futbolcu adayının kulağına fısıldanan ilk şey; 4-3-3... Bunu belgesellerden duyduk, Nou Camp'a adım atmış 17-18 yaşındaki gençlerden tasdik ettik...

ŞAMPİYONLUĞU 4-4-2 GETİRMİŞTİ

Türkiye'de ise, belli bir sisteme sahip takım yok. Şablonlar sürekli değişiyor. Geçen sezon, 4-1-4-1'le başlayan Terim, 4-4-2'ye dönerek şampiyonluk yolunda yere daha sağlam bastı. Üstelik bunu, Fenerbahçe derbisinde yaptı... Galatasaray, belki bu sistemin takımı olacaktı ancak devre arasında yapılan transferler, bu sisteme uyacak transferler değildi.  O yüzden, oyun anlamında bir bocalama dönemine girdi Galatasaray ve yeniden çeşitli arayışlara girdi. Form seviyesi zirvede olan Burak'ı, dünya yıldızı olan Drogba'yı yedek oturtamayacak olan Terim, çift forvetten taviz vermedi.

Sneijder'e de uzun bir süre yer aradı Fatih hoca. Sol kanatta başladı, sol içe geldi ancak ilk kez Schalke maçıyla birlikte gerçek mevkisi olan forvet arkasına geçti. Kayserispor maçı için de aynı şeyler söylenebilir.. Yukarıdaki şablon, Mourinho'nun İnter'deki şablonu. Bununla üç kulvarda yürüdü Portekizli... Şampiyonlar Ligi, İtalya Kupası ve İtalya Ligi Şampiyonluğu kupaları İnter'in müzesine girdi. Aslında sadece sistemleri konuşmak teknik adamlara saygısızlık olur. Mourinho'yu Mourinho yapan olguları es geçmemek lazım. O da başka bir yazının konusu...

football formations

TERİM'İN AMRABAT TERCİHİ

Galatasaray'ın 2 maçtır oynadığı düzen, Fatih Terim'in Amrabat tercihi yüzünden 60.-70. dakikalar arasında değişiklik gösteriyor. Sarı kırmızılı takımın artık kalıplaşmış değişikliği, bu dakikalar içerisinde Sneijder-Amrabat değişikliği... Faslı oyuncu oyuna girdikten sonra 4-4-2'ye dönüyor ve takım sanki birden 3 vites küçültüyor ve sıradanlaşıyor.
Elbette maçların hikayelerine göre, gidişatına göre değişiklikler olabilir. Tercihler de Terim'indir ancak gözlemim bu.

Kısacası, "Terim taşları oturttu" diyebiliriz. Geçtiğimiz sezon taktiksel anlamda kırılma anı olan Fenerbahçe maçı, bu sezon da Schalke deplasmanı oldu. Belki de 4-1-3-2'ye yapılan bu dönüş, sarı kırmızılı takıma şampiyonluğu getirecek... Ayrıca bu formasyonun Hamit'in de yeniden doğuşu olduğu söylenebilir.

(Kadro 7 yabancılı)

3 Mart 2013 Pazar

Eskişehir-Galatasaray

Galatasaray'ın ana pas bağlantıları
Galatasaray, şüphesiz ki sezonun en kötü oyununu Eskişehir'de oynadı.  Potadaki iki rakibinin, karşı karşıya geleceği haftada kazanılacak 3 puan, en azından rakiplerden birinin direncini kırardı ancak çok yavan oynadı Galatasaray. Çok pozisyon verdi, rakip kaleye gidemedi...

Geçen sene dikine oynayan ve bunu en iyi şekilde yapan takım, dün sahada yoktu. Aslında bu sezon, "final" niteliği taşıyan bütün maçları üst düzey oynamıştı Galatasaray.. Özellikle Şampiyonlar Ligi'nde, "zor" denilebilecek bütün maçları forse ederek kazanmıştı... Demek ki Eskişehirspor maçına bu ciddiyette hazırlanmadılar..

Maç ile ilgili söyleyecek fazla söz yok. Galatasaray'ın ana pas bağlantıları her şeyi anlatıyor. Yan pas alışkanlığı ileride Drogba, Burak ve hatta Sneijder'i da yok etti. Hollandalı, maç boyunca topla buluşması gereken alanın 2-3 metre gerisinde top ister pozisyondaydı. Zaten şemada da orta saha çizgisinin hemen üzerinde...
Bir parantez de Burak için  açmak lazım... Fatih Terim'in Amrabat ısrarı, Burak'ı saha içinde biraz sağ tarafa kaydırdı ve etkinliğinden uzaklaştırdı.

Çok önemli bir haftada, çok önemli bir 3 puan bıraktı Galatasaray. Umarım ilerleyen dönemlerde mumla aradığı puanlardan biri bu olmaz...

(Şema, MatchStudy'den alınmıştır)

16 Şubat 2013 Cumartesi

Drogba'lı ve Drogba'sız Galatasaray



Galatasaray taraftarının yoğun anlam yüklediği bir maç oldu, Akhisar karşılaşması. Taraftar, Sneijder'i zaten daha önce sarı kırmızılı forma içinde görmüştü. Sahaya adım attığı andan itibaren bütün gözler Drogba'nın üzerindeydi. Hatta ısınmaya çıktığından itibaren...
Maçı 45'erlik dakikalardan 2 bölüme ayırmak hata olur. Maçı 'Drogba'dan önce ve Drogba'dan sonra' diye ayırmak daha akıllıca... Galatasaray istekli başladı ama çift forvet + Sneijder'e rağmen üretkenlikten uzak bir görüntü çizdi. Hollandalı, çok kaliteli bir oyuncu ama henüz tam performansıyla oynayamıyor. Haftalar geçtikçe, daha iyi olacaktır.  Burak, geçen haftaki iştahlı oyunundan uzaktı.
Galatasaray, yaklaşık 70 dakika boyunca bal yapmayan arı gibi oynadı ve bu esnada kalesinde çok tehlikeli pozisyonlar verdi. Gekas biraz daha şanslı olsa, bugün farklı şeyler konuşabilirdik.

***
Umut ve Burak, karakterlerine uygun olarak oynamaya devam ediyor. Kaleye sırtı dönük, arkadaşlarına servis yapmayı deneyen oyuncular değil. Orta alandan top taşıyan oyuncular, bir yerde bu yüzden tıkanıyor... Umut da Burak da, önüne top atıldığında koşu yapmayı seven oyuncular. Hücumda üretken olamamanın temel nedeni buydu. Drogba da bunu değiştirdi. Akhisar sahasında top tuttu, arkadaşlarıyla yardımlaştı. Burak da Drogba'nın bu özelliği sayesinde daha fazla sahne alma şansı yakaladı. Yukarıda paylaştığım videonun numaralarında size bunları izah etmeye çalışacağım.

#1, #2,  Pivot oldu, pozisyon hazırladı.
#3, Nasıl bir vizyonu olduğunu gösterdi. Atakları istediği gibi yönlendirmeyi başardı. Yeri geldi hızlı oyuna katkıda bulundu, yeri geldi arkadaşlarından yardım beklerken topu kaybetmedi, akıllı kullandı. Ki, bu 3 numaralı pozisyonda hazırladığı pozisyonu gole çevirdi.
Gol Vuruşu #3... Burada da ayrı bir parantez açmak lazım. Gol vuruşu, oyuna ne denli hakim olduğunu gösterdi. Vizyonunun ne kadar farklı olduğunu, gösterdi. Başka bir forvet, gelişigüzel bir kafa vuruşu yapabilirdi ancak o zoru tercih etti, başarılı oldu.
#4, Umut-Burak ikilisinin maçta hiç yapamadığı pasları yaptı.
#5, Çok akıllıca bir ikiye bir yaptı Sneijder ile. Pasını verdi, boşa çıktı ve Burak'a golü attırdı...
#6, Burak-Umut ikilisiyle oynarken pozisyona girmekte zorlanan Sneijder'i bir anda kaleyle karşı karşıya bıraktı. Videoda pozisyonun devamı yok. Özetten bulabilirsiniz...
#9, Maç boyunca yaptığı en önemli hamlelerden birini yaptı. Sneijder ile bu denli anlaşabilmesi, umut verici. Bu arada, maçtaki 3. Sneijder-Drogba-Burak arasında gerçekleşen pas trafiğiydi. İkisi gol getirdi, birini Burak müsait pozisyonda harcadı.
#11, Dikkat ederseniz, pozisyonda önünde iki oyuncu var. Orta alana her yaklaşması, arkadaşlarını rahatlattı ve Akhisar savunmasının dengesini bozdu.

65 dakika karın ağrısı çeken Galatasaray'ı, çıktığı ilk maçta ipten aldı Drogba. Üstelik, yakın takipçileri zor maçlar oynayacakken, cuma gününden cebine 3 puanı koydu.

Bu arada, videoyu hazırlayan arkadaşın da ellerine sağlık.

15 Şubat 2013 Cuma

"O" tezahürata neden olan sezon



Her takımın kötü dönemleri vardır. Tuttuğumuz takım, bizi bazen dünyanın en mutlu insanı yapar, bazen de en mutsuz insanı… Özellikle Türkiye’de, futbolla yatıp futbolla kalkan taraftar sayısı küçümsenmeyecek kadar fazla. Gazeteyi okumaya arkadan başlamak gibi tonlarca klişe var futbolla ilgili hayatımızda… Tuttuğumuz takım şampiyonluğa oynasa da, kümede kalmaya da oynasa ara sıra üzer bizi. 

Türkiye’de ise, buna benzer bir travma durumunu Galatasaray yaşadı. Bu yazıda, sarı kırmızılı takımın durumuna eğilmeye çalışacağım…
2010-2011 sezonu, çoğu Galatasaray taraftarının hatırlamak istemeyeceği bir sezon olarak hafızalara geçti. 2009-2010 3. sırada tamamlanmış, Bursaspor şampiyon olmuştu. Uzun süren bir şampiyonluk hasreti vardı. Yeni bir sayfa açılmıştı her sezon olduğu gibi. Ama işler, sanıldığı gibi olmayacaktı…

"HİÇBİR ŞEYDEN TAM YOK"
Sezon bir şokla başladı. İlk hafta Sivas deplasmanına giden takım, 2-0 yenildikten sonra içeride de Bursaspor’a 2-0 kaybetti. Yarım sezonun oynanacağı son Ali Sami Yen macerası, buruk başlamıştı. Sonra 4 galibiyet aldı Galatasaray. Eskişehir ve Gaziantep devrildi, Buca zor geçildi ve Belediye ile seri sürdü. Rijkaard’ın koltuğu sallanıyordu. “Her şeyden biraz var ama hiçbir şeyden tam olarak yok Türk futbolunda” diyordu Hollandalı hoca. Fenerbahçe maçı öncesi ipler koptu ve takım ne zaman zor durumda olsa kalkıp gelen Hagi’ye teslim edildi. Adnan Polat, Hagi’ye güvendiğini, arkasında duracağını söylüyordu. Rijkaard için sürekli güven beyanı veren Polat, benzer açıklamaları Hagi için de yaptı. Hagi, “Galatasaray ne zaman kötü, Hagi burada” diyordu. Kötü başlayan sezon için beyaz bir sayfa açıldı. Sarı kırmızılı takım, “Fark yiyecek” yorumları arasında Kadıköy’e çıktı ve maç golsüz eşitlikle bitti. Her zaman dik başlılığı ile bilinen Hagi, Misimovic’i sol açıkta oynatıyordu. Bu durum sürünce kadro dışı kaldı ve en nihayetinde bileti kesildi. Bir süre Misimovic haklı oldu, bir süre Hagi… “Koşmuyor”, “Sakız çiğniyor” gibi yorumlar yapıldı. Hatta sakız çiğnediği için oynatılmadığı yorumları yapıldı.

MUM IŞIĞI
Kadıköy’deki maç, mum ışığı gibiydi. Gözler iyice kısıldığında, sanki ufacık bir umut, bir çıkış yolu görünüyordu. Galatasaray camiası ve taraftarı da ‘tünel ve ışık’ ezberini Polat sayesinde öğrenmişti. Bir hafta sonra Antalyaspor geçildi ama deplasmanda 2-0 kaybedilen Trabzonspor karşılaşmasından sonra “Hagi ile yürümez” yorumları yeniden başladı. Polat, Hagi’nin arkasında olduklarını yineliyordu. Sonra sırasıyla Manisa’ya, Kayseri’ye ve Beşiktaş’a puanlar bırakıldı. Kasımpaşa geçilince bazı kıpırtılardan söz edildi ama Bir hafta sonra Gençlerbirliği’ne Ali Sami Yen’de 2-0 kaybetti sarı kırmızılı takım. Tribünler sırt dönüyor, protestolar yükseliyordu. Mabed’e veda böyle olmamalıydı.  Öyle ki, sarı kırmızılı takım ilk yarıda Ali Sami Yen’de 3 galibiyet görebildi. Tarihin en kötü sezonunu yaşıyordu takım. Önlenemez bir düşüş vardı.  Konya deplasmanında da umduğundan daha çok zorlanan Galatasaray, 3 puanı tek golle kazanıyordu. Sezonun ilk yarısı da böyle kapanıyordu sarı kırmızılı takım için. Sami Yen’deki son lig maçında taraftarlar futbolculara “Formayı çıkarın, çıplak oynayın”, “Kendinizden utanın” diye bağırıyordu. Sezondan umudunu kesmiş Galatasaray taraftarı, en azından bir galibiyetle veda etmek istiyordu stadına. O gün, eksilerdeki soğuğa rağmen tribünler doluydu. 90 dakika 2-0 kaybedildikten sonra insanlar ağlaya ağlaya stadı terk ediyordu. Hatta, tribüne çıkan merdivenlerin üzerine yatıp “Özür dileriz” diyen taraftarı bile 2-3 arkadaşı yerden kaldıramıyordu.
ARA TRANSFERLER
Polat ve Sezgin, ceketlerini alıp, arkalarını dönüp gitmeleri gerekirken, ısrarla takımda duruyorlardı. Sezon başında getirdikleri Serdar Özkan, M. Batdal, Çağlar, Al Turan, Pino gibi oyuncular yetmezmiş gibi, devre arasında da Zapata, Culio ve Stancu kadroya katılıyordu. Üstelik, Stancu için 5 milyon Euro, Yekta için 3 milyon 750 bin Euro, Culio için de 2 milyon Euro ödeniyordu. Elano ve Misimovic  ile yollar ayrıldı. Adnan Sezgin’in “Kral olur” dediği Mehmet Batdal Konya’ya, yıldız adayı diyerek 1 milyon Euro ödenen Musa da aynı takıma yollanıyordu.   

UTANÇLARIN EN BÜYÜĞÜ
Çağ atlama sözü veren ve her seferinde taraftara bunu tekrar hatırlatan Adnan Polat, gerçekten büyük bir titizlikle TT Arena için çalıştı. Büyük katkısı sayesinde, çeşitli diplomatik problemler aşıldı, iyi-kötü Galatasaray yeni stadına kavuştu. “Real Madrid, Barcelona gibi büyük bir takımla açılış yapacağız” diyen Adnan Polat yönetimi, yeni stadın açılış maçının Ajax ile olduğunu duyuruyordu. 15 Ocak’ta görkemli bir açılış yapıldı. Görsel şovlar, konserler, yeni bir heyecan… Her şey, Başbakanın gelişiyle kötüye gitmeye başladı. Önce ıslıklar yükseldi, sonra protestolar… Erdoğan Bayraktar da camiaya “Dilenci” muamelesi yapıyor, nankörlükle suçluyordu. Protesto, demokratik bir haktı ama Polat ve yönetimi bunu anlayamadı. Rahatsız olan başbakan stadı terk ederken, Adnan Polat, Erdoğan’ın peşinden koşa koşa çıkıyor, özür diliyordu. Maçtan sonra ise, şunları söyledi Polat, “Stadımızda 200 güvenlik ve 40 polis kamerası görüntüleri var. Protestoları yapanları stadımıza sokmayacağız. Başbakan hak etmediği bir tepkiyle karşı karşıya kaldı. Bu taraftarlar kendini bilmez taraftarlardı” diyordu. ( O gün statta sadece 2 kamera çalışıyordu. İkisi de kale arkalarındaki tepe demirlerindeydi ve görüntü almak imkansızdı) Bir süre, olayın sıcağı sıcağına yapılmış bir yorum olduğunu düşünüyordum ancak Polat’ın benzer çıkışları günlerce devam etti. Siyasi bir kimliğe bu kadar yakın bir duruş sergilemek, Galatasaray başkanına yakışmıyordu. Camia içindeki ‘lise’ de Polat’ın çıkışlarından sonra harekete geçiyor, bir nevi taraftarın yanına yer alıyordu. Sonra da bu olayları ibra edilememe ve tasfiye edilme izledi. Camianın büyük başarılarında payı bulunan, taraftarın çok sevdiği Adnan Polat’ın kulüple ilişiği böyle kesildi.

YEŞİL SAHADA 2. DEVRE
Sarı kırmızılı takım, yeni stadında, tuhaf duygular içerisinde yeni stadına ayak bastı. Sezonun ilk maçında deplasmanda Sivas’a 2-1 yenilen takım, rövanşı 1-0’la aldı. Sahada yine oyun adına bir şey yoktu. Taraftarın sevgilisi Hagi, tribünlere çağırılmadı bile. Tünelden çıktı, kulübeye oturdu. Sonra yine galibiyetler mağlubiyetler birbirini izledi. Trabzonspor ile Fenerbahçe kıyasıya yarışıyor, bir sezon önce şampiyon olan Bursaspor, ikiliyi takip ediyordu. Bir kırılma anı daha yaşandı camiada. Antalyaspor’a 3-0 kaybeden sarı kırmızılılar, Hagi ile yolları ayırdı. Son 7 hafta dümende Bülent Ünder vardı. Ünder de Trabzon mağlubiyeti ile başladı. Manisa zor geçildi, Kayserispor’dan 1 puan zor kurtarıldı ve  Beşiktaş’a karşı kaybedildi. Son 3 hafta ise, Kasımpaşa, Gençlerbirliği ve Konya galibiyetleri ile geçildi ve 14.lüğü gören sarı kırmızılı takım, sezonu Eskişehirspor’un ardından 8. sırada tamamladı. Averaj ise, -5’ti…

SAYGI YİTİRİLMİŞTİ
Galatasaray o sezon, Avrupa’da da Türkiye Kupası’nda da yokları oynadı. Ama en büyük kayıp, prestij kaybıydı. Sahada saygı gören, korkulan Galatasaray’dan her takım puan alabileceğini düşünüyordu ve Arena’ya da Sami Yen’e de puan almak için geliyor, ona uygun oynuyordu. 14.lüğü gördüğü zamanlarda da, sonrasında da rakip takım taraftarları her maçta sarı kırmızılı takıma “Kümede kal Galatasaray” diye bağırıyordu… Bilmedikleri bir şey vardı… Her şey, aslında o tezahüratla başladı…

12 Şubat 2013 Salı

Geçen yıldan izler

Sarı kırmızılılar, Antalyaspor'u 2-0'la geçti. Genellikle oyunlara tempolu ve iştahlı başlayan Galatasaray, bunu geçen seneki gibi yapınca erken bir gol buldu. Her gol bulduktan sonra oyundan düşen takım, aynı hastalıktan kurtulamadığını gösterdi. Oyuncu psikolojisi gerçekten tuhaf. 2'yi, 3'ü istemeleri, vites yükseltmeleri gerekirken, bir süre çekilmeyi tercih ediyorlar.
Bu arada, geçen yıl 11 oyuncunun topun arkasında olduğu, kuş sürüsünü andıran toplu pres, yine dönem dönem yeşil sahaya indi sarı kırmızılı takım adına. Bu baskı uygulandığında, rakip dağıldı ve uzun bir süre Galatasaray kalesine gelemedi. 

Geçen yıla nazaran uzaklaşılan alışkanlık, takımın pas alışkanlığı olmuş durumda. Eskisi gibi yerden oynayan bir Galatasaray yok. Uzun paslar daha çok tercih ediliyor. Bu da oyunu zaman zaman sıkıntıya soktu. Uzun top atma yeteneği olan, terse veya dikine 50 metrelik pasları kolaylıkla atabilecek olan Sneijder, henüz takımı daha tam anlamıyla tanıyamadığı için, pek kullanmadı. Bu arada, Hollandalı yıldız etrafında oynayacak hızlı adamlarla ne kadar iyi anlaşabildiğini gösterdi. Dikkat ederseniz, ikili oyunlarında hep Amrabat'ı tercih etti. Hamit ile fazla pas alışverişinde bulunmadı. İlerleyen haftalarda Drogba 11'e girince, Burak'ın sağ tarafa geçmesi mümkün olabilir. Bu da bambaşka bir kimliğe büründürür takımı. Solda Amrabat, sağda Burak, takımı kanatlarda daha etkili kılar. Burak elbet bir çizgi oyuncusu gibi oynayamayacak. Sneijder takıma iyice  alıştıktan sonra, bu isimleri oynatmaya başlar.

Maça dönersek... Galatasaray, savunmadan top çıkartırken sıkıntı yaşamaya devam ediyor. Ya Semih buna alıştırılacak ya da Dany. Bu da kısa vadede çözülecek bir sorun değil. Melo geldiği zaman, iki stoper arasına arasına girip, o üstlenecek bu görevi. 

Bir parantez de forvete açmak lazım. Sneijder için bu blogda 'rebauntları kovalayan basketbolcu gibi oynarsa çok gol atar' demiştim. O rolü üstlenmeye çalıştı ancak bir miktar eksik kaldı Hollandalı. Daha fazla oyunun içinde olmalı. O da zamanla olacaktır.

Transferler ise geç bitti. Alışma süreci daha uzun sürecektir. Bu süre ne kadar kayıpsız atlatılırsa, o kadar iyi olacak Galatasaray için... 

6 Şubat 2013 Çarşamba

4 Şubat 2013 Pazartesi

"En iyi golü Villareal'e attım"


Ronaldinho'nun, Dailymail'e verdiği röportaj...

İngiliz futbolu ile ilgili ilk hatıraların neler? Eric Cantona’yı Manchester United’da hatırlıyorum. Özel bir oyuncuydu.

Gördüğün en iyi İngiliz oyuncu?
Birçok oyuncu var sayabileceğim. Scholes, Lampard, Cole, Rooney.. Bunlar zirvedeki oyuncular ve dünyadaki her takımda oynayabilirler.

Brezilya kadrosunda hangi İngiliz oyuncular oynayabilirdi?
Rooney oynayabilirdi. Ashley Cole da öyle. Gördüğüm en iyi defans oyuncusu.

Attığın en iyi gol hangisiydi?
En iyi golümü 2006 yılında Villareal’e attım. Gurur duyduğum bir goldü. 4-0 kazanmıştık.

Peki ya Seaman’a 2020 yılında attığın gol?
Onu da çok güzel goller arasına dahil edebiliriz.

En iyi teknik adam kim ve gerekçesi nedir?
Scolari ile çok güzel anılarım var. 2002’de onunla birlikte Dünya Kupası’nı kaldırdık. Her zaman arkamızda durdu. Şimdi de hedefimiz 2014.

Karşılaştığın en iyi rakip kimdi?
Maldini ve John Terry’ye karşı oynamak çok zordu.

İngiltere turnuvalarda neden sürekli başarısız oluyor?
İyi oyuncuları var ama yeterince kuvvetli değiller. Fransa ve Brezilya takımlarına bakın. Onlar başarılılar. İngiltere de o seviyeye önümüzdeki yıllarda çıkacaktır.

İngiltere’ye gelmediğin için pişman mısın?
Değilim çünkü dünyanın en büyük kulüplerinde oynadım ve her şeyi kazandım. Tek pişmanlığım Messi ile birlikte az oynamak. İyi arkadaşım. Çok genç ve dünyanın en iyi oyuncusu. Kendisini izleyen çocuklara hayaller kurdurabilecek bir oyuncu.

İngiltere’ye Manchester ile mi yaklaştın?
Evet o dönem yaklaştım. Eğer Manchester United benimle sözleşme imzalasaydı daha çok Avrupa Kupası kazanabilirdi.

Webley mi Maracana mı?
Maracana diyebilirim çünkü taraftarlar ortalığı sarı-yeşile boyuyor.

Avrupa’da yıldız olacak Brezilyalı bir oyuncu söyleyebilir misin?
Damiao bence dünyanın en iyi golcülerinden biri olacak. Premier Lig’den onunla ilgilenen takımlar var. Stili de lige uygun. Başarılı olur.

2014 Dünya Kupası için beklentiler neler? Beklentiden öte bir şey var. Bizim için Dünya Kupası çok farklı bir yerde. Sadece taraftarlar değil, dünya politikacılar ve hatta başbakan bile bizden bu kupayı bekliyor. ,

Neymar’ı Messi ile karşılaştırabilir misin?
Messi dünyanın en iyi oyuncusu. Son 3-4 yılda inanılmaz işler yaptı. Daha önce bu klasta oynayan bir dünya yıldızı görmemiştim. Neymar ise genç bir oyuncu. 2-3 yıla kalmaz dünyanın en iyi oyuncusu o olacak.

http://www.dailymail.co.uk/sport/football/article-2273025/Ronaldinho-talks-Sportsmail-ahead-England-v-Brazil.html#axzz2JwRZEjrj



21 Ocak 2013 Pazartesi

4-2-3-1 ile Galatasaray

football formations

Bu da Galatasaray'ın Sneijder ile oynayabileceği diğer sistem. Sezon başından bu yana pozisyon başında bulmakta zorlanan G.Saray,  tek forvetle kadar işi götürebilir, tahmin etmek zor. Sneijder'i ceza sahası içinde daha çok kullanan bir takım olmalı sarı kırmızılılar. Inter'de attığı golleri az çok biliyoruz. Çok kısa süre içerisinde de klipleri her mecrada döndü. Ceza sahasına fazlasıyla giren, uzaktan kolay kaleyi bulan, duran toplarda etkili olabilen bir oyuncudan bahsediyoruz. Galatasaray'da da yapması gereken bu. 2 forvetle bile son dönemde pozisyon bulmakta zorlanan takıma ceza sahasına bol bol girerek ve uzaktan şut çekerek ilaç olur.

Ancak, bu yorumlar dahil hiçbir yorumun şu an için doğruluğu ve geçerliliği yok.
Tahminen, Antalyaspor maçında ilk 11'de ancak oynamaya başlar. Verebilecekleri üzerine o zaman daha net konuşulabilir...

4-1-3-2 ve Sneijder

football formations

2000 yılı Galatasaray'ını yaşımız yetenler hatırlıyor. Serbest bir Hagi ve arkasında çok koşan Okan-Emre-Suat ya da Suat-Emre Ümit üçlüleri vardı. Burada kadronun temel sıkıntısı, Melo ve Selçuk'un yeteri kadar savaşan ve basan orta saha oyuncuları olmayışı.
Melo'yu bir nebze kenara koyabiliriz. Hamit'in ise merkezde göstereceği performans soru işareti... Bu şablon ile düşük tempoda iş yapar takım ancak Galatasaray'ın yediği gollerin çoğunun kontra ataklarla geldiği de unutulmamalı.

6 Ocak 2013 Pazar

Gömlek yaması

En sevdiğiniz ekoseli gömleğinizin yırtıldığını düşünün. Verdiğiniz terzi de o ekoseli gömleğe çizgili bir kumaştan yama yapıyor...

İşte Song da bu hikayenin çizgili kumaşı.

5 Ocak 2013 Cumartesi

Futbolun "en güzel" adamları

"Halka yakın olmak için, kanatta oynamayı tercih ettim" diyen güzel adam... Sol açığın efsane oyuncusu... Futbolculara sendika kurmak için nasıl didindiği konuşulurdu ama biz genç nesil, bunları Metin Kurt öldükten sonra öğrendik. Kıymetini her zaman olduğu gibi kaybettikten sonra anladık. Güzel adamdı.




Zamarano... Youtube'da müthiş gollerini izlediğimiz efsane oyuncu.
Onun çoğu 240 pixelde videoların. Ona da yetişme şansımız olmadı pek ama futbol dışında yaptıkları çok daha önemli "Korkunç Ivan"ın. 2006'da Serhan Asker'e "10 milyon Doları eğitime ayırdım, ülkemin çocuklarını okutuyorum. Bu zenginliğin tarifi yok" demiş. Müthiş bir karakter örneği.




Gol makinesi Romario, 6. çocuğu down sendromlu doğdu, hayata küstü. Antrenmanlardan nefret ederdi.
Şimdi milletvekili ve hiçbir meclis oturumunu kaçırmıyor.
Üstelik, down sendromlu çocukların yararına yasa çıkmasına yardımcı oluyor, bu alanda adeta bayrak taşıyor.
Katkısı olan yasa sayesinde binlerce engelli para alabiliyor. Unutulmaz bir karakter.





 Balotelli denildiğinde aklımıza ilk gelen şeyler haylazlıkları oluyor. Alt yapıda oynayan oyunculara kulüpte balkondan dart oku atan, küvette havai fişek atmaya çalışırken yangın çıkarması gibi pek çok şey hafızamızda hemen canlanıyor. Bu sıralarda da Mancini'nin boynuna sarılmasıyla gündeme geldi. Peki "iyi" sayabileceğimiz neler yaptı, onlara bakalım...
İngiltere'de benzin almak için istasyona girdi. O an yardımseverliği tuttu ve o sırada benzin alan herkesin parasını bir kerede ödedi.
Geçen yıl ocak ayında bir üniversite kampüsüne girdi ve kütüphaneye borç yapan öğrencilerin hepsinin borcunu kapatmak istedi. İzin verilmeyince, borçlu öğrencilere harçlık dağıttı.
Yine geçen yıl, noel baba kostümü giyip halka hediye dağıttı.
Yine soğuk bir Manchester akşamı 24 evsize bir otelde oda açtırdı, onlara sıcak bir kalacak yer sundu.

"Bencil" Ronaldo da aslında en yardımsever oyuncular arasında. "Mağdur insanlar için elimden geleni yapmaya hazırım" diyen bu adam, Filistin'e bağış yaptı, Portekiz'de sel felaketinde mağdur olan vatandaşlarına da miktarı belli olmayan bir para harcadı.
Kendine ne kadar iyi baktığı, babasının trajedisinden nasıl etkilenip kendisine nasıl bir yol çizdiği de herkesin bildiği bir şey...



Bunlar sadece duyduklarımız. Futbol, eminim ki daha çok melek barındırıyordur.
İyi ki varlar...








29 Aralık 2012 Cumartesi

O kupa kalkarken

"Puyol bana 'Kupayı kaldırdığında hayat sanki durmuş gibiydi' dedi. Haklıydı. Benim için de hayat durmuş gibiydi..."

21 Kasım 2012 Çarşamba

Biber gazlı cehennem...


M. United takımını karşılamak isteyen Galatasaray taraftarı ile çevik kuvvet polisleri arasında olaylar çıkmıştı...

18 Kasım 2012 Pazar

12 Kasım 2012 Pazartesi

Felsefe kaybı

Daha ligin 11. haftası ancak, tuhaf bir doyum var Galatasaray'da... Takım, Belediye maçından itibaren Cluj maçını düşünerek bekleyerek oynamaya başladı. Bu elbet hoş görüldü ancak bana kalırsa temel sorun felsefe kayması... Rakibi boğan, oyunun büyük bölümünü dikine ve yatay paslarla rakip yarı alanda oynayan Galatasaray'dan eser yok. "Bu oyunun üzerine nasıl çıkarım" düşüncesi gitmiş, yerine "Bekleyelim, rakip gelsin" görüşü yerleşmiş. Hal böyle olunca, G.Saray saldırmayınca, rakipleri yürekleniyor.  İlk yarılar da golsüz bitince, maçı izleyen taraftarı bir endişe alıyor...


Bu endişenin sebebi, "G.Saray gol atamayacak" değil. Kolay gol buluyor takım ancak bu sezon Galatasaray'ın gol yemeyeceğinin garantisi yok. Defans henüz oturmadı, Hamit hala çok Türkiye Ligi maçlarında yok, sol tarafta kimin oynayacağını kadro açıklanmadan tahmin etmek zor. Engin mi, Amrabat mı... İyileşen Elmander'in takıma dönüşü de aynı sorunu forvet bölgesine getirecek. Defans, zaten belirsiz. Cris-Dany, Cris-Semih, Dany-Semih... Bu da belirsiz. Yekta da orta alanda bana kalırsa yetersiz. Yekta özel, özellikleri olan bir oyuncu ancak bir yerde yetersiz kalıyor. Geçen seneki Galatasaray, bu sene yok. Üstelik, sadece ilk 11'de direkt oynayacak sayılı takviye yapılmışken...

Görünen şimdilik şu ki, Mersin tarzı maçları daha çok oynayacak Galatasaray...
Cluj'u bu taktikle yenmek, Galatasaray'ı ligde götürmez. Geçen yılki coşkulu oyuna bir an önce "Dönebilmek" lazım.
Bu da Terim ve oyuncuların elinde...


5 Kasım 2012 Pazartesi

10 hafta geride kalırken

Spor Toto Süper Lig'in geçen yıldan daha zor geçeceği önceden herkesin malumuydu. Ligde takımların her sene üstüne koyduğu, daha kaliteli bir oyun ortaya koyduğu ve hatta şampiyon olabileceğini Bursaspor örneğiyle yaşamıştık bile.
Artık makas kapandı. Her takım her takımı yenebiliyor, yenemese bile puan kopartabiliyor. Ligin başlarında rakipleriyle puan farkını açma şansını defalarca elde etmesine rağmen kullanamayan Galatasaray örneği, iyi bir örnek olur. Galatasaray lige, Süper Kupa'nın verdiği moralle başladı. İlk hafta Kasımpaşa galibiyeti ve ardından Beşiktaş deplasmanından alınan beraberlik ve iç sahada Bursaspor galibiyeti. İlk üç hafta böyle geçti.
Öyle ki, Süper Lig'e bu sezon adım atan, sezon öncesi yaptığı transferler ve gösterdiği performansla dikkatleri üzerine çeken Kasımpaşa, ligin her zaman güçlü takımlarından olan Bursaspor ve Beşiktaş derbisi geride kalmıştı. 4. haftada alınan 4-0'lık Antalya galibiyeti de, Antalya'nın şu anki lig konumuna bakılarak değerlendirilebilir. Deplasmanda kazanılan önemli bir üç puandı.
5. haftadaki maç ise, sarı kırmızılı takımın bu zamana kadar oynadığı en kolay maç olarak hafızalara kazındı. Akhisar 3-0'la geçildi, güven tazelendi ve yeni, umutlu şeyler söylenmeye başlandı ancak çöküş bu maçla başlayacaktı.

Geçen sene 4-4-2'ye rağmen merkez takımı olan ve bu yıl kanat takımına evrilmeye çalışan Galatasaray, ilk 4 hafta boyunca bunun sıkıntısını yaşadı. Taşlar oturmamıştı. Hala daha tam olarak oturduğunu söyleyemeyiz. Hamit'in geldiğinden bu yana olan kötü oyunu, Amrabat'ın defansa geri dönmeyişi, Engin'in cezalı oluşu ve Emre Çolak'ın geçen yıla göre üzerine koyamayışı en fazla öne çıkan kötü etkenler oldu. Bunu sadece ilk 4-5 hafta ile sınırlayamayız. Galatasaray hala bu sorunlarla boğuşuyor. Bunların yanına en büyük sorun, defansı eklemezsek hata olur. Ujfalusi'nin beklenmedik sakatlığı, bütün dengeleri bozdu. Yerine alınan Cris yavaş ve yetersiz, Dany ise aşırı soğuk kanlı bir görüntü çizdi. G.Saray'lılar kadro okunduğu zaman Ujfalusi varken ki güveni, hissedemediler, haklı olarak.

Bu durum, fazla sürmeyecekti. Elbet bir kırılma noktası olacaktı. Şampiyonlar Ligi'ndeki ister şanssızlık, ister beceriksizlik olarak değerlendirin, puanların alınamayışı, takımın moralini ve inancını kırdı, tokat gibi geldi. Bu performans lige de yansıyacaktı elbette. Gençlerbirliği ile 3-3 berabere bitirilen maç... Yine futbol şansını hatırlattı ancak puan getirisi olmayınca bir kıymeti yok. Takım yine galibiyeti koruyamadı. Bütün bu tablo içerisinde doğal olarak, G.Saray taraftarı her ne kadar yeni bir hocası da olsa, Kayserispor takımından çekiniyordu. Beklenenden kolay bir maç oldu ve 3-0 kazanıldı ancak goller erken bulunmasa, Kayserispor biraz direnç gösterse sonuç farklı olabilirdi.

Cuma günü de Belediye maçı kolaylıkla atlatıldı. "Sistem takımı olma" yolunda ilerlediğini söyleyen Galatasaray, farklı  bir oyun tarzına döndü. İleride basan, rakibi çıkartmayan ve oyunu olabildiğince hızlı oynamaya çalışan takımın yerinde, bekleyen ve hızlı çıkmaya çalışan bir takım vardı. Cluj maçı öncesi mantıklı bir hamle olarak değerlendirilebilir. Ama sıkıntılar sürüyor. Başarıya olan inancım şahsen kırılmış değil. Takımın verdiği sinyaller önemli. 1-2 yıl içinde sarı kırmızılı takım espas futbolu oynayabilen bir takım olacaktır. Sabır lazım. Eğer ki ligdeki puan kayıpları yaşanmasaydı ve Şampiyonlar Ligi'nde daha fazla puan toplayabilseydi, farklı konuşuyor olabilirdik. Üstelik, şampiyonluk yolundaki en büyük rakibi Fenerbahçe bu kadar puan kaybetmişken...










7 Ekim 2012 Pazar

Kalu'lar

Kasımpaşa'nın Kalu Uche'si varsa....
Çaykur Rizespor'un da Uche Kalu'su var.

"Balotelli kitap olur"



Real Madrid’in teknik direktörü Jose Mourinho, İnter günlerini yad etti. CNN’e verdiği röportajda Balotelli hakkında konuşan başarılı teknik adam, “Balotelli kitap olur” dedi.
Mourinho, CNN’e verdiği röportajda futbolun olay adamı Balotelli için “O çok eğlenceli biri. Balotelli hakkında 200 sayfalık bir komedi filmi yazabilirim” dedi. İtalya oyuncuyla olan bir anısını da paylaşan Mourinho “Rubin Kazan deplasmanına gittiğimde elimdeki forvetlerin hepsi sakattı. Milito ve Eto’o yoktu, beter bir durumdaydık. Elimdeki tek forvet Balotelli’ydi. 42. dakikada sarı kart gördü. 15 dakikalık devre arasında 14 dakika Balotelli ile konuştum ve kart görmemesi gerektiğini anlattım. İkinci yarı başladı, 46. dakikada kırmızı kart gördü” ifadelerini kullandı.

16 Eylül 2012 Pazar

Antalya'nın pozitif etkisi

Galatasaray, Antalya'ya giderken ufak da olsa çekinceler vardı. Zor deplasman, aşırı sıcak, kötü zemin ve futbol oynatmak istemeyen oyuncular... "Zor geçer" denilen deplasmanın düğümü 10. dakikada çözüldü. Devre biterken Amrabat farkı 2'ye çıkarttı ve Galatasaray soyunma odasına rahat gitti. Rakibin de 10 kişi kaldığını ekleyelim.
***
İkinci yarıda skoru isteyen bir takım vardı. Girilen gol pozisyonları, kaçırılanlar ve skora çevrilenler derken 4-0'la ayrıldı G.Saray. Hem Terim'in, hem de oyuncuların aklında Çarşamba günü oynanacak Manchester United maçı vardı ki bu sebeple bulunan her golden sonra takım oyunu rölantiye aldı ve kolayca galibiyete uzandı sarı kırmızılı takım.
***
Geçen yılki G.Saray'dan ne fark var? Geçen sene oyunu merkezden oynayan, tam anlamıyla 'kanat oyuncusu' diyemeyeceğimiz oyuncularla kurulu bir orta saha vardı. Emre Çolak ve Engin Baytar, oyunun hem defansif hem ofansif yükünü çekiyor, hem de orta sahanın merkezine sürekli yardıma geliyordu. Antalyaspor maçında bunu göremedik.
***
Bu tarz bir oyun oynanmasının nedeni 'kanat' karakterli oyuncuların takıma katılmasıydı hiç kuşkusuz. Solda Amrabat, sağda Aydın Yılmaz bu karakterde oynadılar. Skor olarak fark geldi ancak Selçuk ve Melo geçen sezonki maçlar kadar rahat değildi. Burada, Galatasaray bir karar vermiş gözüküyor. Geçen sezon oynanan merkez ağırlıklı oyun bu yıl kanada kayacak gibi.
***
Bu karakterdeki oyuncularla her maç çıkmaz Terim. Özellikle bol mücadele gerektiren maçlarda böyle bir kadro sahaya sürmez. Aydın'ın yerine Hamit olsaydı, orta sahanın yükü azalabilirdi. Ancak hastalık böyle bir kadroya zorladı tecrübeli hocayı. Ama pozitif de bir yanı var bu kadronun. Zor bir deplasmanda bu şablonla ne yapar takım, o görüldü.
***
Son olarak Manchester United maçı: Sarı kırmızılı takım çok zorlanmadan 3 puanı aldı ve kendini yormadı. Önemli maç öncesi moral oldu. Manchester karşısında daha çok mücadele eden, daha çok koşan bir Galatasaray izleyeceğiz. Şok preslerin işe yarayacağı bir maç olacağını düşünüyorum. Elmander ve Umut'a bu noktada çok iş düşecek. Maçın ilerleyen dakikalarında da Engin ve Burak'ın oyuna dahil olacağını düşünüyorum.

13 Ağustos 2012 Pazartesi

Galatasaray - Fenerbahçe Final Yorumu

Final maçı, beklendiği gibi başladı. Galatasaray'ın ön ve orta bölgede presi silah olarak kullandı. Bunu tahmin etmek için futbol bilgini olmaya gerek yoktu. Galatasaray, karşısında beklediği gibi bir Fenerbahçe buldu. Kadro üzerine yorum yaparken Fenerbahçe'nin Yobo'yu arayacağını söylemiştim, öyle de oldu. Bekir - Egemen ikilisi beklenenin çok uzağında kaldı. Bu başarısızlığı Elmander ve Umut'un rakibi bozmaya yönelik oynadığı oyunu da eklemek gerekiyor. İki oyuncu Fenerbahçeli oyunculara oyun kurma fırsatı neredeyse hiç vermedi. Uzun toplar da Dany ve Semih'te eridi. Orta-saha sorununa da çözüm bulamamış takım. Topal ve Baroni, oyunu sürekli yana ve geriye oynadı. Bu iki oyuncu, önlerindeki Alex'le aralarındaki mesafe zaman zaman 20 metreye kadar inmesine rağmen bağlantı kuramadılar. Kuyt istekliydi ancak yalnız kaldı. Krasic ve özellikle  Sow hamleleri de çok geç geldi. Fenerbahçe adına maçta öne çıkan bir oyuncu olmadı.

***

Galatasaray'a gelirsek... Oyuna istekli başladı. Herkes Melo'nun eksikliğinin ne kadar hissedileceğini merak ediyordu. Zaman zaman bu boşluğa düştü takım. Engin maçın önüne geçecek bir hareket yaptı. Ne olursa olsun, yaptığını bir futbol severin onaylaması mümkün değil. Oyunda kaldığı süre içerisinde de kopuk kopuk oynadı. Dany, Forentina maçındaki savurganlığını bu maçta göstermedi. Tek sorunu çok fazla ileri çıkması olarak görülebilir. Öz güveni çok yüksek bir oyuncu. Topları doğru kullandı. Semih de her maç üzerine koyuyor. 30 yaşında bir İtalyan defans oyuncusu gibi. Futbol için büyük kazanç. Hamit formaya ısınamamış. Sahiplenmesi şart. Kuvvetli bir oyuncu ama denge sorunu var. Biraz da çabukluk kazanması lazım, hamlelerde geri kalıyor. Selçuk İnan'a ben söyleyecek söz bulamıyorum. Her sene üzerine koyuyor, dünyada kendi mevkisinde sayılı oyunculardan. Emre Çolak, yine göze battı. Çizgisini bozmazsa büyük kazanç olur. Umut ise en büyük tebrikleri hak ediyor. Sarı kırmızılı formayı uzun yıllar giymiş bir oyuncu gibi. İnanılmaz bir pres gücü ve kuvveti var. Sezon öncesi kampında testlerdeki kas bütünlüğü onu takımda bir numara yapmıştı. Fransa tecrübesinin büyük katkısı var bu kas bütünlüğüne. Türkiye'ye dönen Hakan Şükür de aynı durumu bize göstermişti.
Ve 10 kişi kalan takım... Engin'in yokluğunu Galatasaray hiç hissetmedi. Karttan sonraki değişiklikler yerindeydi. Takım yine 11 kişiymiş gibi mücadele etti. Eksikliğe rağmen gösterilen bu direnç, Fenerbahçe'nin de elini kolunu bağladı. Galatasaray, maçı sonuna kadar hak etti ve kazandı. Hakem ise gerçekten kötüydü. İki takım adına da yanlış kararlar verdi.
Artık Avrupa'da başarı zamanı...


11 Ağustos 2012 Cumartesi

Galatasaray - Fenerbahçe Süper Kupa maçı

Futbol severlerin adetidir maçları önceden kafada oynamak. Olası 11'ler düşünülür, saha ve çevre koşulları, hakemler, oyuncuların o günlük performansları vs düşünülür, önceden çeşitli yorumlar yapılır. Galatasaray'ın Fenerbahçe ile Erzurum'da yapacağı Süper Kupa maçı için de beyin jimnastikleri başladı.
İki takım da, belirli şablonlara, oyun düzenlerine sahip. Fenerbahçe pasa dayalı, oyunu kontrolünde tutmayı seven bir takım görüntüsündeydi, bütün yıl. Galatasaray'ın ise en öne çıkan özelliği ise üçüncü bölgedeki hücum, ikinci bölgedeki şok presleri. Geçen yıl oynanan 4 maça baktığımız zaman, Galatasaray'ın bütün maçlarda neden baskın oynadığını en kısa yoldan böyle anlatabiliriz. Her takım topa sahip olmak ister ancak çok yetenekli oyuncularınız varsa bunu en üst düzeyde yapabilirsiniz. -Barcelona örneği-

***

Fenerbahçe'nin oyun anlayışı Galatasaray karşısında değişmeyecektir. Topa sahip olmak isteyecekler ve başarılı forvet ayakları vasıtasıyla gol arayacaktır. Kuyt'ın 3. bölgede tek başına oynaması Galatasaray adına bir avantaj olur. 3. bölgede yaratıcılığı Sow kadar değil ancak mücadele gücü yüksek bir oyuncu. Aykut Kocaman, oynayacağı oyun tarzına göre bu ikiliden birini seçecektir. Krasic, Fenerbahçe için de Türk futbolu için de bir şans. Çok yetenekli bir oyuncu. Forma şansı bulup bulamayacağı belli değil. Solda Stoch, yine en önemli hücum silahı olacaktır. Emre'nin olmayışı da Fenerbahçe'nin en büyük dezavantajı. Oyunu genellikle geriye ve yatay oynayan Mehmet Topal, Emre'nin boşluğunu dolduramadı. Fenerbahçe'nin en büyük eksikliği orta bölgede. Alex oynarsa, bölgenin zafiyeti daha da artacaktır. Derbiye Alex'siz başlarsa Fenerbahçe, bu şahsen beni şaşırtmaz. Defans bölgesinde de soru işareti var. Geçen sene derbiler dahil sezon boyunca defansta ayakta kalan tek isim Yobo'ydu. Everton'la kısa süre çalıştı ama forma giyip giymeyeceği belli değil. Egemen yetenekli bir isim ama Yobo gibi topu etkili kullanamıyor, tıpkı Bekir gibi. Yani, Fenerbahçe orta sahada Emre'yi, defansta Yobo'yu arayan bir Fenerbahçe olacak. Avantajları, yüksek motive gücü ve Vaslui galibiyeti olacaktır.

***

Galatasaray sezonu açtı ancak tam anlamıyla ciddi bir sınav verebilmiş değil. Lazio maçında özellikle ilk yarım saat mükemmele yakın oynayan Galatasaray, bütün maçı başarıyla kotarmış, maçı da kazanmıştı. Fiorentina karşısında da tutuk başladı Galatasaray. Rakip klasik İtalyan takımı olunca, kilit açmak için uzun uğraş verdi sarı kırmızılı takım. Elmander'le pozisyonlar, Umut'la da golü buldu. Selçuk genellikle kendi yarı sahasına çakılı oynuyor ve Melo'yu arıyordu. Melo sonunda geldi ama forma giyecek düzeyde değil. Galatasaray'ın Fenerbahçe karşısına agresif bir oyunla çıkmasını bekliyorum. Buna bağlı olarak İleri ikilinin Elmander-Umut olmasını bekliyorum. Selçuk'un yerine ise, Hamit'i, Hamit'in kanadına da Engin'i görevlendireceğini düşünüyorum Terim'in. Galatasaray'ın en büyük artısı geçen yıldan sonra korunan iskelet kadro ve önceki seozonun bütün maçlarında Fenerbahçe'den üstün oynamanın morali. Artık 24 saatten az kaldı. Bakalım futbol ne konuşacak.

6 Ağustos 2012 Pazartesi

Galatasaray - Lazio değerlendirmesi

Zayıf takımlarla hazırlık maçları oynadığı için eleştirilen Galatasaray, ilk ciddi sınavına, İzmir'de Lazio karşısında çıktı. Maçın İzmir'de oynanması, sıcak havalara alışmak için iyi bir tercihti. Oyuncular zorlandı ancak bu hava koşullarında 4-5 lig maçı oynayacağını düşünülürse, karar daha iyi anlaşılabilir. Maça geçersek; Galatasaray, ligde aşağı yukarı oynatacağı standart 11'ine yakın bir kadroyla sahaya çıktı. Sol tarafta genellikle Amrabat'ın daha fazla forma giyeceğini düşünüyorum. Ancak Emre Çolak'ın da performansını yabana atmamak gerek. Genç oyuncu, harika oynadı. Umarım elindeki Fatih Terim şansını kullanır. Üstelik, Hagi bile, velihatlı olarak kendisini göstermiş, Emre'yi övmüşken...

***
Galatasaray, maça beklendiği gibi hücum presle ve ofansif bir oyunla başladı. Melo'nun yokluğu, Selçuk'u Galatasaray yarı sahasına daha yakın oynamaya itmiş. Melo'nun yerine oynayan Engin, o bölgenin oyuncusu olmadığını gösterdi. Hücum anlamında yaratıcılığından yararlanılabilir ancak kesicilik, oyun kurma ve sorumluluk alma özellikleri Melo'nun çok gerisinde. İkinci yarıda Hamit'in bu bölgeye geçişi Galatasaray'a nispeten yaradı ancak Lazio maçı Melo'nun ne kadar elzem bir oyuncu olduğunu tekrar gösterdi. Hamit gerçekten kaliteli bir oyuncu. Fazla top tutuyor ve henüz formayı tam anlamıyla sahiplenmiş değil. Daha da iyi olacak.

***

Elmander & Burak
Galatasaray'ın "Çilek" aramasına en başından beri gerek yoktu. Sezon öncesi herkesin kafasındaki forvet ikilisi olan Burak ve Elmander, Lazio sınavına birlikte çıktı. Mücadele gücü yüksek, iki başarılı forvet oyuncusu, ne kadar uyumlu olduklarını gösterdi. Elmander için golle başlamak önemliydi. Harika bir sezon geçirmesine rağmen, Süper Final'in son maçında aldığı darbe onu kötü etkilemiş, EURO 2012'de de istediği performansı yansıtamamıştı. 45 dakika birlikte oynayan ikili "Birlikte oynarlar mı?" soru işaretini giderdi ve sezon öncesinde olumlu sinyaller verdi.

***

Dany, isabetli paslarıyla dikkat çekti. Daha da iyi olacaktır. Sol tarafta Hakan Balta, bu yıl geçen yıldan daha iyi bir performans sergileyebilir. Hücuma katılırken hırslı ve istekli, defansta her zamanki gibi kuvvetliydi. En önemli özelliği olan, oyun okuma ve kademeye girme sezilerini kaybetmediğini gösterdi. Üstelik, yeni sezonda büyük ihtimal Galatasaray'ın yeni kaptanı olacak. Eboue, alternatifsiz bir oyuncu. Ujfalusi, 1 yıl sonra emekli olacağını söylüyor ancak karar değiştirirse kimse şaşırmasın, çünkü fizik kalitesi bunu gösteriyor.

***

Takım performansı
Galatasaray'ın fizik gücü ve kapasitesi büyük artış göstermiş. Sezon başlamamasına rağmen, ortaya konan performans muazzam. İleride sürekli basan, geçen yılki oynadığı oyunun üzerine koyacağını gösteren bir Galatasaray vardı. Zaten bunu anlamak için, Elmander'in golünü bile izlemek yeterli sadece. Geçen yıla göre hem daha diri hem de daha kuvvetli. Bu konuda Elmander'in yanına Necati'yi de koyabiliriz. Bu zamana kadar oynadığı hazırlık maçlarında hep diri, ayakta ve istekli gözüktü.

Kısacası
Galatasaray iyi yolda. Takviyelerin takıma alışma süreci tamamlanınca, tamamen kanat kimlikli oynayan Amrabat sol tarafta oynamaya başlayınca, Burak takıma alışınca, daha iyi olacaktır Galatasaray. Sinyaller iyi.
(Fotoğraf, Adem Kabayel - Hürriyet)

2 Ağustos 2012 Perşembe

Ljubljana - Galatasaray

Geçtiğimiz sezon büyük takımlarla hazırlık maçları oynayan Galatasaray, bu yıl çıtayı o kadar yükseltmedi. İnter, Liverpool, Real Madrid gibi takımlarla mücadele eden Sarı-Kırmızılı takım, bu yıl Kirchbichl, İstanbulspor, Konyaspor ve Ljubljana takımlarıyla oynadı. Takvimde de güçlü sayılabilecek ekipler var. Sıradaki hazırlık maçları Fiorentina ve Lazio ile yapılacak. Dün oynanan Ljubljana, diğer rakiplere nazaran daha güçlü bir takımdı. Geçelim maça...

***
Galatasaray'ın transferlerden sonraki olası kadrosu, futbol severler için 3 aşağı 5 yukarı belli. Daha önceki yazılarımda ben de düşüncemi paylaşmıştım. Beklediğime yakın bir 11'le çıktı Galatasaray. Selçuk-Hamit ikilisini göbekte düşünmüştüm ancak Terim, uzun süre forma giymeyen Yekta'yı o bölgede denedi. Yekta maça pas hatalarıyla başladı. Güç olarak gelişmeli, daha fazla sorumluluk almalı. Üstelik, Engin Baytar gibi o da basit pas oyununu oynayamıyor. Engin'i ortada görünce bu kanıya varmak zor olmadı. Kanatlardaki etkinliğini orta alanda göstermedi.
Hamit'e de ayrı bir parantez açmak lazım. Oynamayı özlediği belli. Formayı sahiplendiğinde çok yararlı olacaktır. O da tam bir kanat oyuncusu gibi oynamadı, orta alana yakın durdu. Fatih Terim, geçen yıl bu sistemle şampiyon oldu. Aydın ve Riera oyuna girince gerçekten iki kanadı olan bir takım görüntüsüne bürünüyordu Galatasaray takımı. Melo transferi gerçekleşirse, Hamit'i sağda göreceğiz. Sol tarafta da gerçek bir kanat oyuncusu olan, üstün yetenekli Amrabat olacak. kanatların asimetriği için iyi olarak. Tıpkı geçen yıl Eboue-Hakan Balta asimetriği gibi. Hakan'ın defansif, Eboue'nin ofansif katkısından yararlanıyordu Galatasaray. Şimdi bu ikilinin önünde Hamit ve Amrabat oynayacak.
Maça dönersek...

***
Galatasaray, önceden de belirttiğim gibi, güçlü takımlarla hazırlık maçı yapmamanın eksikliğini gösteriyor. Kadro kalitesi çok üst düzeyde. Necati geçen seneden daha diri, ayakları yere daha sağlam basıyor. Dany iyi bir görüntü çizmedi. Burak pozisyona girmek konusunda sıkıntı yaşamıyor, uyuma ihtiyacı var. Elmander'in eksikliğini çekiyor takım ancak Umut, çalışkanlığıyla bu açığı kapatacak gibi. Ciddi bir alternatif.

***
Ölçü olamayacak bir maç oynadı Galatasaray. Olumlu-olumsuz konuşmak için çok erken. Fiorentina ve Lazio maçları belirleyici olacaktır. Hedef de doğal olarak Süper Kupa maçı. Terim'li Galatasaray, bu açıkları kapatacaktır.


25 Temmuz 2012 Çarşamba

Metin Oktay / Semih Kaya


Galatasaray, içinde efsaneler barındıran Türkiye'nin en köklü spor kulüplerinden biri. Sahip olduğu efsanelerin sözleri, kulüplerine olan bağlılıkları gelenek halinde nesilden nesile ulaşır. İşte Metin Oktay'ın efsane sözlerinden birisi bu: "Galatasaray'dan gitmek isteyen gönderilir, hep böyle olmuştur. İstemeyen de gitmemiştir."

***

Semih Kaya, bu sözden nasibini alan futbolculardan. Galatasaray ile yolları iki kez ayrılan, ağır sakatlıklar yaşayan Semih Kaya, sezon başında kiralık olarak gönderilmesi planlanan oyunculardandı. O ise, gitmek yerine ısrarla Galatasaray formasını istedi ve kendi şansını kendisi yarattı. Sadece futbol için değil, yaşadığımız hayat için de alınması gereken bir ders bence.

***

Genç, başarılı oyuncunun yolu da umarım yeni sezonda da açık olur ve kendi şansını kendisi yaratan nice genç oyuncuyu izleriz.

24 Temmuz 2012 Salı

Röntgen sonucu: Omurgada Çatlak

Transferin hızlı takımı Galatasaray, kadrosuna kattığı oyuncularla adeta gövde gösterisi yaptı. Taraftar, Fatih Terim'in ve hatta Selçuk İnan'ın en çok istediği Felipe Melo transferi ise sürüncemede kaldı.

Oyuncunun menejerlik şirketi görüşmelerin durduğunu internet sitesinden duyurdu. Şimdi merak edilen konu, o boşluğun dolup dolmayacağı.
Elbette Galatasaray Türkiye'nin en büyük, en güçlü takımlarından biri ve elde etmek istediği oyuncuyu alabilecek güce ve imkana sahip ancak kilit soru şu: Melo transfer edilemediği takdirde yerine alınacak oyuncu Melo'nun yaptığı katkıyı yapabilecek mi?

Selçuk Melo ikilisi geçen yıl takımın attığı 78 golün 25'ine imza atmış, Selçuk, ayrıca yaptığı 15 asistle takımın gol yükünü çekmişti.

2011-2012 sezonunun iskeletinin en önemli parçalarından Melo'yu kaybetmiş gibi gözüküyor Fatih Terim. Gündeme gelen alternatif isimlerin Melo kadar katkı sağlayacağı (en azından kağıt üstünde) şüpheli.

Yeni sezon öncesinde ilk yapması gereken transfer hamlesini ağırdan alan yönetim umarım daha da geç kalmaz.

21 Temmuz 2012 Cumartesi

Arda Turan dönmeli mi?

14.lüğü gören ve ligi 8. bitiren Galatasaray, toparlanmak için her alanda köklü değişiklikler yaptı. Yönetim değişti, Terim hamlesi yapıldı ve doğru teşhislerle her takımın beceremeyeceği şekilde ayağa kalktı. Terim'in yeni sezon planlarında en önemli oyuncu hiç şüphesiz Arda Turan'dı. Sezon başlayana kadar her fırsatta Galatasaray'ın oğlu olduğunu, takımda kalacağını yineleyen Arda, her açıklamasında taraftarın ve camianın yüreğine su serpiyordu.

Polat yönetiminin ona çok haksızlıklar yaptığını, zor durumda bıraktığını söylemek yanlış olmaz. Genç yaşında koluna bant takıldı, taşıyamayacağı bir yükün altına sokuldu. Gazetelerde Arda hakkında çıkartılan olumsuz haberlerin kaybedilen maçlardan sonra özellikle yer alması genç oyuncuyu içten içe rahatsız ediyordu. Yeni yönetim Arda'ya daha soğuk kanlı yaklaştı ve daha uzlaşmacıydı ancak Arda, son olarak Liverpool maçında sahaya çıktı ve o maçtan sonra aşık olduğu parçalıyı bir daha giymedi. Sezonun başlamasına çok kısa bir süre kala Arda'nın bu hareketi elbette hoş olmadı. Yönetimde olup Arda'nın kulağına "Güneşi görmek istiyorsan, Bulut'u kenara çek" diyen yöneticiler Ahmet Bulut dahil olmak üzere Arda'yı olumsuz etkileyecek her koşuldan uzaklaştırmaya çalıştılar ancak başarılı olamadılar. Arda'nın gidişinde de Bulut'un büyük etkisi oldu. Üstelik en yakın arkadaşı Selçuk'ta Galatasaray'da olmasına rağmen.

Dönmek İstiyor


Şimdi ise Arda'nın dönmek istediği söyleniyor. Atletico kâr elde etmeden Arda'yı satmaz diye düşünüyorum ve bu paralelde yönetimin gözünü karartıp 12 milyona sattığı oyuncuyu bir yıl aradan sonra 20 milyona tekrar geri alacağını düşünmüyorum, düşünmek istemiyorum.


Saha içi bu dönüşe müsait mi?


Galatasaray taraftarı Arda'ya saha içinde yer aramaya başladı bile. Arda'nın en başarılı olduğu mevki hiç şüphesiz sol kanat. 3 gün önce biten ve 8 milyon Euro'ya mâl olan Amrabat'ın mevkisi yani. Ki mevcut kadroda o bölgede oynayabilecek: Amrabat, Riera, Culio, Emre Çolak, Engin, Hamit (zorda kalınırsa) gibi kalitesi tartışılmayacak oyuncular var -verim konusunda Riera'yı bir kenara koymak lazım- Bu tabloda Arda lüks olacaktır. 
Diyelim ki sistem 4-2-3-1'e döndü ve Arda forvetin arkasına kaydırıldı. Bu sefer de elinizdeki kaliteli forvetlerden feragat etmek zorunda kalacaksınız. Elmander mi, Burak mı, Umut mu, Necati mi, Baros mu yedek oturacak? 


Durum özetle bu. Geçen yıl "Gidecek mi kalacak mı" tartışmalarının merkezine koyduğumuz Arda, bu yıl "Dönsün mü dönmesin mi?" polemiğiyle Türkiye gündemine geri döndü. Neler olup biteceğini önümüzdeki günler gösterecek. 

15 Temmuz 2012 Pazar

Galatasaray 2012-2013

Yarattığı potansiyelin farkına varan Galatasaray, bu yıl kimsenin inkar edemeyeceği güçte bir kadro kurdu. Geçen yılı zayıf kulübeyle çift kulvarda koşan takım, bu yıl direkt olarak ilk 11'de forma giyebilecek futbolcular transfer etti. Takımın en büyük artısı, geçen yıl sahip olduğu ve kusursuz işleyen omurgasını korumak oldu. Kalede Muslera önünde Semih ve Ujfalusi, orta alanda Selçuk ve Melo ve ileride Elmander. Geçtiğimiz sezon forvet hattında sürekli görev yapan Elmander'in yanına Burak Yılmaz transfer edildi. Kulüp bu yıl hatırı sayılır miktarda para harcadı ancak yapılan transferlerin yıllık değil, uzun vadede yapıldığı göz önüne alınırsa, durum daha anlaşılır olabilir.

Bu arada, mevcut kadroyu 2000 kadrosuyla karşılaştıranlar arasına eski futbolcu Hakan Şükür de katıldı. Şükür, Terim'in sahip olduğu kadronun gelmiş geçmiş en iyi kadro olduğunu, saha içinde oynayanlar kadar kenarda oturacak oyuncuların da çok değerli olduğunu söyledi. 2000 kadrosunda Hagi'yi ayrı bir yere koyarsak, iki takımı kantara koyduğumuz zaman  bu yıl oluşturulan kadronun daha kuvvetli olduğunu söyleyebiliriz. Amrabat'ı takım oyununa, Burak'ı da çift forvete alıştırmak gerekli tabi.

Çağ atlayan Galatasaray

2010-2011 sezonu Galatasaray için tarih defterinden silinmeyecek bir sezondu. Kötü oyun, mağlubiyetler, istikrarsızlık, kayıp özgüven ve daha fazlası. Takım ligi 8. bitirmiş, sezon içinde 14.lüğü görmüştü. Üstüne üstlük, elden çıkan Sami Yen ve yerine sahip olduğumuz Türk Telekom Arena ile ilgili siyasi sorunlar yaşamıştı. Başbakana yapılan protesto, taraftara sırtını çeviren bir, kurul tarafından ibra edilemeyen bir yönetim. Kulüp içinde acizlik havası hakimdi, 100 yaşını devirmiş camiada.

Bu kaosta Galatasaray yeni başkanını seçti; Ünal Aysal. Rekor oyla başkan oldu, camiayı toparladı, bütün spor dallarına el attı. En çok gözümüzün önünde olan futbol takımı ise, önce Terim'e emanet edildi ve ardından başarılı transferler hamleleriyle yeni bir kadro kuruldu. Galatasaray'ın enerjiye, savaşan bir takıma ihtiyacı vardı. Defansa lider Ujfalusi, ileride bitmek tükenmek bilmeyen enerjiye sahip Elmander, orta alana Türkiye'nin en iyi oyuncusu Selçuk İnan ve kimsenin itiraz edemeyeceği Felipe Melo monte edildi. Kalede de dünyanın en iyi 7. kalecisi ünvanıyla Muslera vardı ve iskelet bu şekilde oluşturuldu. Gençler takıma kazandırıldı ve dünyada sayılı kulübün gerçekleştireceği şekilde Galatasaray yıkıntı halinde geçen sezonun ardından şampiyon oldu.

Yönetimsel olarak da gelişme vardı tabi. Vizyon sahibi bir başkanın önemi bir kez daha ortaya çıkmış oldu. Taraftarı fişleyip "Stada giremeyecekler" diyen Polat ve yönetiminin yerine, her türlü siyasal krizi göze alarak stat konusunda dimdik duran bir yönetim görevdeydi. Bugün Galatasaray yönetimiyle herkes gurur duyuyordur. Çok da güzel isimler çıktı karşımıza. Polat'a rakip olduğu zaman eleştirilen Adnan Öztürk, yeni yönetimde taraftarın sesi ve sevgilisi oldu.

Aysal yönetiminin tek hatası, ilk dönemde yapılan transfer hamleleriydi ancak bu yıl yaptığı transferlerle önceki seneyi unutturdu. Podolski, Shaqiri, Reyes gibi yıldızların bildirimleri taraftarı ters köşeye yatırdı ancak savunduğum gibi bu dönem tam bir gönül alma dönemi oldu. Sırasıyla Dany, Umut, Hamit, Burak, Amrabat transferleriyle Galatasaray, belki de tarihinin en iyi kadrosunu kurdu. Bunu sadece ben değil, efsane kadronun içinde yer almış Hakan Şükür de söylüyor.

Doğal olarak bütün bu döngünün bir de mali boyutu var. Galatasaray'ın çok harcadığına dair haberler etrafta dolaşmaya başladı bile. Hiçbir zaman "Manchester United renkli fotokopi bile çekemiyor" diyerek Demirören yüzsüzlüğü yapmam ancak Galatasaray'ın sahip olduğu değerleri az-buçuk biliyorum. Avrupa'dan gelecek para, ligde şampiyonluğa oynayacak takımın elde edeceği para, stat geliri ve henüz değerlendirilmemiş Riva arazisi. Yönetime danışmanlık yapan bir yakınımızın ağzından birebir duydum, Galatasaray Riva'yı sattığı an bütün borçlarını kapatıp mali olarak artı pozisyona geçebilecek durumdaymış. Taraftarın güvenmesi gerek. Vizyon sahibi, kuvvetli, gerektiğinde dik duran ve Galatasaray'ın gücünün farkında olan bir yönetim var.





1 Temmuz 2012 Pazar

Mario Balotelli

Futbolun asi çocuğu. Ailesini reddeden, 3 yaşında evlat edinilen, sıkıntılı bir çocukluk geçiren ve şimdiki zamanında ise tuhaflıklarla andığımız İtalyan futbolcu. Onu evlat edinen aile futbol oynaması için daha büyük bir şehre taşınmasaydı, bugün cinayet, hırsızlık gibi suçlardan hapiste olabilirdi. 


***
Premier lig maçları Lig TV'de yayınlandığından beri ülkemizde izlediğimiz lig, İspanya ligi oldu. O yüzden EURO 2012'de ülkemizin de gündemine de oturdu, Mario Balotelli. Normalde İngiltere'de her hafta -bazen daha kısa süre- skandallarla anılan, her yaptığı olay olan bir kişilik. Prandelli ona bu kadar tahammül etmeseydi daha az maç oynayacaktı. Israr etti, kazandı ve İtalya büyük bir sürprizle turnuvanın favorisi Almanya'yı Balotelli'nin müthiş oyunuyla yendi. Saha içinde kendisine hayranlar ve düşmanlar kazanan genç yıldız, şu sıralarda söyledikleriyle de gündemde. Attığı gollere neden sevinmediğini sorusuna böyle yanıt vermişti: "Gol atmak benim işim. Sahada işimi yapıyorum. Postacının görevi de mektup dağıtmak, o işini yaparken seviniyor mu?" 


***
Almanya maçında da attığı 2. golden sonra formasını çıkartmış, kurallar gereği kart görmüştü, izleyenler hatırlar. Maçtan sonra bir muhabir kendisine "Kart göreceğini bile bile neden formanı çıkarttın?" dedi ve Balotelli de cevap olarak: "Bence kartın formamı çıkartmamla alakası yok. Hakem kaslarımı kıskanmış olmalı!" dedi. 


***


Bugün de final günü. Büyük bir sürprizle turnuvanın finaline çıkan İtalya, kupayı kovalayacak. Prandelli temkinli. Diğer oyuncular ne düşünüyor bilemeyiz ancak Balotelli maçtan bir gün önce saha içindeki rakibi Pique'ye meydan okudu: "Shakira'yı final maçına davet edeceğim. Böylece sevgilisi Pique'ye neler yapabilecegimi görecek"


***

Futbolcular büyük maçları hep önceden kafasında oynarlar, aynı teknik adamlar gibi. Pique ne düşünmüştür bilinmez ancak, saha içinde enteresan bir eşleşme izleyeceğiz. 


***


Son söz: Balotelli sempatik, İtalya da favori düzenim çift forvetle oynuyor ancak kalbim en başından beri İspanya'dan yana. 





2 Haziran 2012 Cumartesi

Euro 2012 değerlendirmesi

Avrupa'da heyecan en üst noktada. 8 Haziran akşamı yapılacak ilk santra, futbol seveler için muhteşem bir şölenin başlangıcı olacak. Türkiye olarak bu organizasyonda yokuz ancak ekran başında sempati duyduğumuz takımları destekleyeceğiz.
Gruplara bakacak olursak:
A- Polonya, Yunanistan, Rusya, Çek Cumhuriyeti
B- Hollanda, Danimarka, Almanya, Portekiz
C- İspanya, İtalya, İrlanda, Hırvatistan
D- Ukrayna, İsveç, Fransa, İngiltere

Ben bu turnuvanın favorisi olarak İspanya'yı görüyorum. 2010 Dünya Kupası tahminim tutmuştu. Sıra Avrupa Şampiyonası'na geldi. Umarım yanılmam.

*      A grubuna bakacak olursak, oyun karakteri olarak birbirine çok benzeyen takımların yer aldığını kolaylıkla görebiliriz. Çoğunlukla Doğu Avrupa ülkelerinin oluşturduğu bu gruba yabancı olacak tek ülke Yunanistan olacak. Polonya'nın en sahibi olmanın verdiği avantajı ne kadar kullanabileceği belirsiz. Hazırlık maçlarına, kadrolara ve tecrübeye bakarsak, grubun favorisinin Rusya olacağı çok açık. Bol bol berabere biten maçlar izleyeceğiz gibi.

*      B grubu turnuvanın "ölüm grubu" denilen futbol klişesine çok uygun bir grup. Danimarka, sürprizlere açık, her şeyi yapabilecek bir takım olarak görünmüyor. Stil olarak ve lig kalitesi olarak gruptaki diğer Orta Avrupa takımlarının çok gerisindeler. Portekiz'in, Ronaoldo'nun ayağına bakan oyun anlayışının değişip değişmediği bu turnuvada ortaya çıkacak. Kaliteli oyuncuları olan ancak iyi bir takım görüntüsü vermeyen Portekiz'in ben grubu 3.lükle bitireceğine inanıyorum. Almanya-Hollanda ikilisinden birisi grubu birinci bitirecek. Bu ikili arasında da bana kalırsa oynadığı futbol kalitesi ve hücum gücü sebebiyle Almanya bir adım önde.

*      C grubunun favorisi, kesinlikle İspanya. Turnuvanın en değerli takımına sahipler ve önceki turnuva becerileri, 2008 ve 2010'daki başarıları İspanya'yı mutlak favori yapıyor. Yıllardır toparlanamayan, yaşlı kadrosunu yenileyemeyen ve hazırlık maçlarındaki başarısız görüntüsünü sürdüren İtalya'nın grupları çıkması benim için sürpriz olur. İtalya'nın performansına bağlı olarak Hırvatistan'ın grup ikincisi olacağını, İrlanda'nın da son sırada yer alacağını düşünüyorum.

*      D grubu, turnuvalarda başarısız olan iki takımın rekabetine sahne olacak: İngiltere ve Fransa. İsveç ise takım oyununu seven ancak ileride İbrahimovic'in ayağına bakan bir takım görüntüsü çiziyor. Ukrayna iki ev sahibinden biri. Performansları İngiltere ve Fransa'nın durumuna göre değişkenlik gösterebilir ve sürpriz bir şekilde 2. olabilir. Az puan farkıyla İngiltere'nin lider olarak gruplardan çıkacağına inanıyorum.

Gol kralı tahmini: Oynadığı liglerde çok üstün performanslar ortaya koyan forvetlerin milli takımlarda da aynı performansı gösterip gösteremeyeceği, bu turnuvada ortaya çıkacak.
Kupa adayım İspanya'nın gol kralı çıkartabileceğini düşünmüyorum. David Villa sakat olmasaydı adaylarım arasında olabilirdi. İngitere'nin turnuvada çok fazla ilerleyeceğini düşünmüyorum.

Van Persie, Huntelaar, Mario Gomez üçlüsünden birinin gol kralı olacağını tahmin ediyorum.

Turnuvanın en değerli oyuncusu: Adaylarım, Xavi, İniesta ve Sneijder.