16 Mayıs 2013 Perşembe

Mancini, City ve 2013.

Premier Lig’de Manchester United çoktan ipi göğüsledi. FA Cup’ı kazanıp küme düşen Wigan’ın yaşadığı trajedi bir kenarda dursun, bu sezon en büyük hayal kırıklığını şüphesiz ki Manchester City yaşattı. Uzun yıllardır süren kupasızlık geçen sezon sona ermiş, son maçta, son saniyede Agüero’nun golüyle şampiyon olmuşlardı. Sezon sürerken gidecek spekülasyonlarının ortasında kalan Mancini ise, şampiyonluk apoletiyle 6 yıllık sözleşme imzalamıştı. Sezon başında koltuğunda iyice gerinen İtalyan menajer, bu sezonki sonu ise elbet tahmin edebiliyordu.
Paranın hükmettiği takım, birkaç sezondur şirket mantığında yönetiliyordu. İstediği transferleri istediği gibi yapan City, istediği oyuncuları da anında gönderebiliyordu. Bu sene kurban Mancini oldu. Peki Mancini konusunda haklılar mıydı?

Çaresiz adam
Öncelikle şunu kabul etmek lazım; Mourinho’nun gelişi Premier Lig’e ayrı bir hava katar ve orada sistemler, ekoller konuşulamaz. Mancini’nin bir kez yenebildiği United ekolü, bu sene aynı hataya düşmedi. United elini kolunu sallaya sallaya şampiyonluğa yürüdü, City sadece seyretti.
Belki deMancini’yi bu denli saha içinde hataya sürükleyen şey, yaşadığı panikti; orası bilinmez. Son döneminde Yaya Toure’yi stopere çeken, sezon içinde de sahip olduğu silahlara rağmen 5-3-2’ye dönecek kadar tedirginleşen Mancini’nin kaybetmesi kuvvetle muhtemeldi zaten. Öte yandan, yeni teknik direktör adayları, Ada’da sürekli olarak konuşuldu. City sportif direktörü Txiki Begistain’in sürekli olarak Pellegrini ile görüştüğü gazetelerde haftalarca yer aldı.
Yeşil sahada hataya zorlanan defans oyuncuları gibi, son döneminde sürekli olarak üzerine atılan topları uzun uzun savuşturdu İtalyan.

İlk sene çok zor
Ferguson’un emekliliği en çok en çok City’ye yarayabilirdi ancak Pellegrini’nin bu denli büyük be bütçeli takımlardaki performansı ortada. Üstelik, halef-selef ilişkisinde kimse kusur aramasa da Moyes “bence” United için tam bir soru işareti. Everton’ı uzun yıllar belirli bir seviyede tutmayı başardı ancak İngiltere’nin 4 büyük takımıyla oynadığı deplasmanlarda galibiyeti yok. (18 beraberlik, 28 mağlubiyet).
Şampiyonluğu yaşamış, ligi artık daha fazla elinde tutabilecek olan Mancini’yi yollamak en azından bu sezon için akıllıca değildi. Premier Ligde de bütün bu dengeleri bozabilecek tek bir adam var: Mourinho. Chelsea’ye dönerse ilk sezonunda büyük ihtimal şampiyon olur. İşte o zaman City, Mancini’yi arar…



Merhaba eski dostum


Uzun süre geçti, Kewell’ı görmeyeli. Haberleri dolaşırken, içeriğine bakmadan, sadece fotoğrafını gördüğüm için hemen açtım. Al-Gharafa’dan ayrıldığı yazıyordu. 1 ay dayanabilmiş. Her fotoğrafında olduğu gibi, yine ‘Parçalı’ ile gözümün önüne geldi Avustralyalı… Sakin sakin koşar, olacakları önceden sezmeye çalışırdı.
İyi bir izleyiciydi, saha içinde. Düşürüp de elini uzatmadığı tek bir rakip hatırlamam.
Stopere geçtiği Hamburg maçını da, gollerinden sonra dizleri üstünde kaymasını da…
Turuncu forma. Mor forma. Maçta ara sıra Skibbe’nin yanına gelip konuşmasını. Amerikan saçlarını. Arda’ya, Baros’a sarılmasını gol sonraları… Hele Bordeaux’a attığı golü.
Bunlar nasıl unutulabilir ki?
Ne kadar güzel şeyler bırakmışsın arkanda giderken.
Ne kadar “Efendi” bir imajla veda etmişsin. Aklıma seninle ilgili kötü bir şey gelmeme nedeni bu olsa gerek.
Aklıma, yaşlanınca vurulan atlar geliyor gidişini düşününce. 

30 Nisan 2013 Salı

Kusursuz değilsin Barça

Futbolda, bir sistemi olup onu uygulamaya çalışan her takıma saygı duymak lazım. Barcelona da günümüz futbolunda bunun en önemli örneği. Eğer Guardiola döneminden bahsedecek olsaydık, "önemli" yerine, "kusursuz" sıfatını koyabilirdik ancak Barça, eski Barça değil... Takım, Guardiola döneminde rahatlıkla uyguladığı bazı saha içi felsefelerinde yerinde saymaya ve hatta gerilemeye başladı. Topu kaptırdıktan sonra uyguladıkları "6 saniye" kuralı artık işlemiyor. Rakiplerine daha fazla topla oynama şansı veriyorlar. Baskı yedikleri anlarda attıkları ters toplarda ve riskli paslarda isabet yakalıyorlardı ancak o oran düştü. Özellikle defans oyuncuları artık top koşturan konumuna geçti.

Önde baskı sadece Barcelona'ya ait bir sistem değil. Bayern'in bunu uygulaması Barcelona'ya şok etkisi yarattı. Çünkü Barcelona, sahaya çıktığı zaman karşısında kendi sahasına gömülmüş rakipler istiyor. Burada bir parantez Heynckes için açmak lazım. Barça'ya karşı bir takımı bu kadar cesurca hazırlamak, kazanma duygusuyla sahaya sürmek büyük iş.

Yarınki maç ne olur, bilinmez. Milan'ı 2-0 dönüşü evinde hezimete uğratan Barcelona'nın yarın takınacağı tavır çok çok önemli. Milan maçı öncesi "İnanmayan taraftar biletini başkasına versin" diyen Pique'nin sesi çıkmıyor. Aksine, Heynckes yarınki maç için "Bize gol lazım olacak. Kalemizin önüne otobüs park etmeyeceğiz" dedi.    


Bayern ise en iyi dönemlerinden birini yaşıyor. Ligde de fırtına gibiler, Avrupa'da da. Camp Nou'nun Bayern üzerinde farklı bir etki yaratacağını sanmıyorum. Kenarda Guardiola olsa maç öncesi Gladiatör'ü izletirdi ancak Vilanova'yla uykudan yeni kalkmış bir çocuk gibi olacaklar gibi geliyor.


28 Nisan 2013 Pazar

Drogba Airlines

Normal bir oyuncunun zor yükselebileceği bir topu, göğsüyle stop ediyor. Drogba'nın bu sıçramasını ve soğuk kanlı kontrolünü, Schalke'li Kolasinac, şaşkın bakışlarla izliyor..

G.Saray-Schalke maçı. (20.02.2013)

2 Nisan 2013 Salı

Alper Potuk

Alper, Macaristan maçının en etkili oyuncularındandı
Alper Potuk... Geçen yıl aslında kendinden beklenen patlamayı yapmıştı. 5 milyon Avro bonservisi Fenerbahçe gözden çıkarttı ancak oyuncu ile sarı lacivertliler anlaşamamıştı. Alper'i 5 milyon Avro yapan, şüphesiz ki taşıdığı pasaporttu ancak  yeteneklerinin de yabana atılamayacağını, sahada ortaya koyduğu futbolla gösterdi. Genellikle Türk oyuncular, bu dönemlerde inişler çıkışlar yaşar ancak Alper'i Alper yapan şey, sürekli olarak belli bir çizgide oynaması oldu. Oyununun üzerine koymaya devam etti.


***
Türkiye'de çoğu oyuncuda olmayan farklı bir özellik var Alper'de. Defansif orta saha oynamasına rağmen, topu aldığı zaman dikine oynuyor. Bu, hem set oyunu oynayan takımları rakip sahaya hızlı yerleştirir, hem de kontra oynayan takımlarda işe yarar. Galatasaray'da oynadığı dönemlerde Emre Bölezoğlu'nun tarzına sahip Alper. Lig performansı, çoğu büyük takım orta saha oyuncularının önünde. 3 gol atıp, 4 asist yapmış. Son hafta Antep'e karşı yedirdiği golü saymazsak, o maçta dahi başarılıydı.

***
Eksiği, vizyon. Onu geliştirmek de kendisinin ve hocasının elinde. Uzun topların, ters topların üzerine düşmeli. 
Böyle devam ederse, Türkiye büyük bir yıldız kazanır. Yaşı henüz 23... Geçen sene imrenerek izlediğim Burak Yılmaz, Galatasaray'a gelmişti. Bakalım Alper de Burak'ı takip edecek mi?

21 Mart 2013 Perşembe

Sezonun kırılma anı

football formationsSistemler, oyuncular üzerine kurulur" der Mourinho. O yüzden, gittiği her takımın yapısına göre kadroyu şekillendirir. O yüzden, Porto'da başka, Chelsea'de başka, İnter'de başka oynadı. Şimdi ise, Real Madrid'de çağın belki de en yaygın oyun anlayışıyla sahaya çıkıyor, 4-2-3-1..

Feldkamp da benzer bir açıklamayı Galatasaray'ı yönetirken yapmıştı. Kalli, "Sistemi rakamlardan ibaret sananlar gitsinler süpürge satsınlar" demişti. Barcelona gibi bir futbol ekolüne sahip takımlar için geçersiz bir laf bu. La Masia'ya adım atan her futbolcu adayının kulağına fısıldanan ilk şey; 4-3-3... Bunu belgesellerden duyduk, Nou Camp'a adım atmış 17-18 yaşındaki gençlerden tasdik ettik...

ŞAMPİYONLUĞU 4-4-2 GETİRMİŞTİ

Türkiye'de ise, belli bir sisteme sahip takım yok. Şablonlar sürekli değişiyor. Geçen sezon, 4-1-4-1'le başlayan Terim, 4-4-2'ye dönerek şampiyonluk yolunda yere daha sağlam bastı. Üstelik bunu, Fenerbahçe derbisinde yaptı... Galatasaray, belki bu sistemin takımı olacaktı ancak devre arasında yapılan transferler, bu sisteme uyacak transferler değildi.  O yüzden, oyun anlamında bir bocalama dönemine girdi Galatasaray ve yeniden çeşitli arayışlara girdi. Form seviyesi zirvede olan Burak'ı, dünya yıldızı olan Drogba'yı yedek oturtamayacak olan Terim, çift forvetten taviz vermedi.

Sneijder'e de uzun bir süre yer aradı Fatih hoca. Sol kanatta başladı, sol içe geldi ancak ilk kez Schalke maçıyla birlikte gerçek mevkisi olan forvet arkasına geçti. Kayserispor maçı için de aynı şeyler söylenebilir.. Yukarıdaki şablon, Mourinho'nun İnter'deki şablonu. Bununla üç kulvarda yürüdü Portekizli... Şampiyonlar Ligi, İtalya Kupası ve İtalya Ligi Şampiyonluğu kupaları İnter'in müzesine girdi. Aslında sadece sistemleri konuşmak teknik adamlara saygısızlık olur. Mourinho'yu Mourinho yapan olguları es geçmemek lazım. O da başka bir yazının konusu...

football formations

TERİM'İN AMRABAT TERCİHİ

Galatasaray'ın 2 maçtır oynadığı düzen, Fatih Terim'in Amrabat tercihi yüzünden 60.-70. dakikalar arasında değişiklik gösteriyor. Sarı kırmızılı takımın artık kalıplaşmış değişikliği, bu dakikalar içerisinde Sneijder-Amrabat değişikliği... Faslı oyuncu oyuna girdikten sonra 4-4-2'ye dönüyor ve takım sanki birden 3 vites küçültüyor ve sıradanlaşıyor.
Elbette maçların hikayelerine göre, gidişatına göre değişiklikler olabilir. Tercihler de Terim'indir ancak gözlemim bu.

Kısacası, "Terim taşları oturttu" diyebiliriz. Geçtiğimiz sezon taktiksel anlamda kırılma anı olan Fenerbahçe maçı, bu sezon da Schalke deplasmanı oldu. Belki de 4-1-3-2'ye yapılan bu dönüş, sarı kırmızılı takıma şampiyonluğu getirecek... Ayrıca bu formasyonun Hamit'in de yeniden doğuşu olduğu söylenebilir.

(Kadro 7 yabancılı)

3 Mart 2013 Pazar

Eskişehir-Galatasaray

Galatasaray'ın ana pas bağlantıları
Galatasaray, şüphesiz ki sezonun en kötü oyununu Eskişehir'de oynadı.  Potadaki iki rakibinin, karşı karşıya geleceği haftada kazanılacak 3 puan, en azından rakiplerden birinin direncini kırardı ancak çok yavan oynadı Galatasaray. Çok pozisyon verdi, rakip kaleye gidemedi...

Geçen sene dikine oynayan ve bunu en iyi şekilde yapan takım, dün sahada yoktu. Aslında bu sezon, "final" niteliği taşıyan bütün maçları üst düzey oynamıştı Galatasaray.. Özellikle Şampiyonlar Ligi'nde, "zor" denilebilecek bütün maçları forse ederek kazanmıştı... Demek ki Eskişehirspor maçına bu ciddiyette hazırlanmadılar..

Maç ile ilgili söyleyecek fazla söz yok. Galatasaray'ın ana pas bağlantıları her şeyi anlatıyor. Yan pas alışkanlığı ileride Drogba, Burak ve hatta Sneijder'i da yok etti. Hollandalı, maç boyunca topla buluşması gereken alanın 2-3 metre gerisinde top ister pozisyondaydı. Zaten şemada da orta saha çizgisinin hemen üzerinde...
Bir parantez de Burak için  açmak lazım... Fatih Terim'in Amrabat ısrarı, Burak'ı saha içinde biraz sağ tarafa kaydırdı ve etkinliğinden uzaklaştırdı.

Çok önemli bir haftada, çok önemli bir 3 puan bıraktı Galatasaray. Umarım ilerleyen dönemlerde mumla aradığı puanlardan biri bu olmaz...

(Şema, MatchStudy'den alınmıştır)

16 Şubat 2013 Cumartesi

Drogba'lı ve Drogba'sız Galatasaray



Galatasaray taraftarının yoğun anlam yüklediği bir maç oldu, Akhisar karşılaşması. Taraftar, Sneijder'i zaten daha önce sarı kırmızılı forma içinde görmüştü. Sahaya adım attığı andan itibaren bütün gözler Drogba'nın üzerindeydi. Hatta ısınmaya çıktığından itibaren...
Maçı 45'erlik dakikalardan 2 bölüme ayırmak hata olur. Maçı 'Drogba'dan önce ve Drogba'dan sonra' diye ayırmak daha akıllıca... Galatasaray istekli başladı ama çift forvet + Sneijder'e rağmen üretkenlikten uzak bir görüntü çizdi. Hollandalı, çok kaliteli bir oyuncu ama henüz tam performansıyla oynayamıyor. Haftalar geçtikçe, daha iyi olacaktır.  Burak, geçen haftaki iştahlı oyunundan uzaktı.
Galatasaray, yaklaşık 70 dakika boyunca bal yapmayan arı gibi oynadı ve bu esnada kalesinde çok tehlikeli pozisyonlar verdi. Gekas biraz daha şanslı olsa, bugün farklı şeyler konuşabilirdik.

***
Umut ve Burak, karakterlerine uygun olarak oynamaya devam ediyor. Kaleye sırtı dönük, arkadaşlarına servis yapmayı deneyen oyuncular değil. Orta alandan top taşıyan oyuncular, bir yerde bu yüzden tıkanıyor... Umut da Burak da, önüne top atıldığında koşu yapmayı seven oyuncular. Hücumda üretken olamamanın temel nedeni buydu. Drogba da bunu değiştirdi. Akhisar sahasında top tuttu, arkadaşlarıyla yardımlaştı. Burak da Drogba'nın bu özelliği sayesinde daha fazla sahne alma şansı yakaladı. Yukarıda paylaştığım videonun numaralarında size bunları izah etmeye çalışacağım.

#1, #2,  Pivot oldu, pozisyon hazırladı.
#3, Nasıl bir vizyonu olduğunu gösterdi. Atakları istediği gibi yönlendirmeyi başardı. Yeri geldi hızlı oyuna katkıda bulundu, yeri geldi arkadaşlarından yardım beklerken topu kaybetmedi, akıllı kullandı. Ki, bu 3 numaralı pozisyonda hazırladığı pozisyonu gole çevirdi.
Gol Vuruşu #3... Burada da ayrı bir parantez açmak lazım. Gol vuruşu, oyuna ne denli hakim olduğunu gösterdi. Vizyonunun ne kadar farklı olduğunu, gösterdi. Başka bir forvet, gelişigüzel bir kafa vuruşu yapabilirdi ancak o zoru tercih etti, başarılı oldu.
#4, Umut-Burak ikilisinin maçta hiç yapamadığı pasları yaptı.
#5, Çok akıllıca bir ikiye bir yaptı Sneijder ile. Pasını verdi, boşa çıktı ve Burak'a golü attırdı...
#6, Burak-Umut ikilisiyle oynarken pozisyona girmekte zorlanan Sneijder'i bir anda kaleyle karşı karşıya bıraktı. Videoda pozisyonun devamı yok. Özetten bulabilirsiniz...
#9, Maç boyunca yaptığı en önemli hamlelerden birini yaptı. Sneijder ile bu denli anlaşabilmesi, umut verici. Bu arada, maçtaki 3. Sneijder-Drogba-Burak arasında gerçekleşen pas trafiğiydi. İkisi gol getirdi, birini Burak müsait pozisyonda harcadı.
#11, Dikkat ederseniz, pozisyonda önünde iki oyuncu var. Orta alana her yaklaşması, arkadaşlarını rahatlattı ve Akhisar savunmasının dengesini bozdu.

65 dakika karın ağrısı çeken Galatasaray'ı, çıktığı ilk maçta ipten aldı Drogba. Üstelik, yakın takipçileri zor maçlar oynayacakken, cuma gününden cebine 3 puanı koydu.

Bu arada, videoyu hazırlayan arkadaşın da ellerine sağlık.

15 Şubat 2013 Cuma

"O" tezahürata neden olan sezon



Her takımın kötü dönemleri vardır. Tuttuğumuz takım, bizi bazen dünyanın en mutlu insanı yapar, bazen de en mutsuz insanı… Özellikle Türkiye’de, futbolla yatıp futbolla kalkan taraftar sayısı küçümsenmeyecek kadar fazla. Gazeteyi okumaya arkadan başlamak gibi tonlarca klişe var futbolla ilgili hayatımızda… Tuttuğumuz takım şampiyonluğa oynasa da, kümede kalmaya da oynasa ara sıra üzer bizi. 

Türkiye’de ise, buna benzer bir travma durumunu Galatasaray yaşadı. Bu yazıda, sarı kırmızılı takımın durumuna eğilmeye çalışacağım…
2010-2011 sezonu, çoğu Galatasaray taraftarının hatırlamak istemeyeceği bir sezon olarak hafızalara geçti. 2009-2010 3. sırada tamamlanmış, Bursaspor şampiyon olmuştu. Uzun süren bir şampiyonluk hasreti vardı. Yeni bir sayfa açılmıştı her sezon olduğu gibi. Ama işler, sanıldığı gibi olmayacaktı…

"HİÇBİR ŞEYDEN TAM YOK"
Sezon bir şokla başladı. İlk hafta Sivas deplasmanına giden takım, 2-0 yenildikten sonra içeride de Bursaspor’a 2-0 kaybetti. Yarım sezonun oynanacağı son Ali Sami Yen macerası, buruk başlamıştı. Sonra 4 galibiyet aldı Galatasaray. Eskişehir ve Gaziantep devrildi, Buca zor geçildi ve Belediye ile seri sürdü. Rijkaard’ın koltuğu sallanıyordu. “Her şeyden biraz var ama hiçbir şeyden tam olarak yok Türk futbolunda” diyordu Hollandalı hoca. Fenerbahçe maçı öncesi ipler koptu ve takım ne zaman zor durumda olsa kalkıp gelen Hagi’ye teslim edildi. Adnan Polat, Hagi’ye güvendiğini, arkasında duracağını söylüyordu. Rijkaard için sürekli güven beyanı veren Polat, benzer açıklamaları Hagi için de yaptı. Hagi, “Galatasaray ne zaman kötü, Hagi burada” diyordu. Kötü başlayan sezon için beyaz bir sayfa açıldı. Sarı kırmızılı takım, “Fark yiyecek” yorumları arasında Kadıköy’e çıktı ve maç golsüz eşitlikle bitti. Her zaman dik başlılığı ile bilinen Hagi, Misimovic’i sol açıkta oynatıyordu. Bu durum sürünce kadro dışı kaldı ve en nihayetinde bileti kesildi. Bir süre Misimovic haklı oldu, bir süre Hagi… “Koşmuyor”, “Sakız çiğniyor” gibi yorumlar yapıldı. Hatta sakız çiğnediği için oynatılmadığı yorumları yapıldı.

MUM IŞIĞI
Kadıköy’deki maç, mum ışığı gibiydi. Gözler iyice kısıldığında, sanki ufacık bir umut, bir çıkış yolu görünüyordu. Galatasaray camiası ve taraftarı da ‘tünel ve ışık’ ezberini Polat sayesinde öğrenmişti. Bir hafta sonra Antalyaspor geçildi ama deplasmanda 2-0 kaybedilen Trabzonspor karşılaşmasından sonra “Hagi ile yürümez” yorumları yeniden başladı. Polat, Hagi’nin arkasında olduklarını yineliyordu. Sonra sırasıyla Manisa’ya, Kayseri’ye ve Beşiktaş’a puanlar bırakıldı. Kasımpaşa geçilince bazı kıpırtılardan söz edildi ama Bir hafta sonra Gençlerbirliği’ne Ali Sami Yen’de 2-0 kaybetti sarı kırmızılı takım. Tribünler sırt dönüyor, protestolar yükseliyordu. Mabed’e veda böyle olmamalıydı.  Öyle ki, sarı kırmızılı takım ilk yarıda Ali Sami Yen’de 3 galibiyet görebildi. Tarihin en kötü sezonunu yaşıyordu takım. Önlenemez bir düşüş vardı.  Konya deplasmanında da umduğundan daha çok zorlanan Galatasaray, 3 puanı tek golle kazanıyordu. Sezonun ilk yarısı da böyle kapanıyordu sarı kırmızılı takım için. Sami Yen’deki son lig maçında taraftarlar futbolculara “Formayı çıkarın, çıplak oynayın”, “Kendinizden utanın” diye bağırıyordu. Sezondan umudunu kesmiş Galatasaray taraftarı, en azından bir galibiyetle veda etmek istiyordu stadına. O gün, eksilerdeki soğuğa rağmen tribünler doluydu. 90 dakika 2-0 kaybedildikten sonra insanlar ağlaya ağlaya stadı terk ediyordu. Hatta, tribüne çıkan merdivenlerin üzerine yatıp “Özür dileriz” diyen taraftarı bile 2-3 arkadaşı yerden kaldıramıyordu.
ARA TRANSFERLER
Polat ve Sezgin, ceketlerini alıp, arkalarını dönüp gitmeleri gerekirken, ısrarla takımda duruyorlardı. Sezon başında getirdikleri Serdar Özkan, M. Batdal, Çağlar, Al Turan, Pino gibi oyuncular yetmezmiş gibi, devre arasında da Zapata, Culio ve Stancu kadroya katılıyordu. Üstelik, Stancu için 5 milyon Euro, Yekta için 3 milyon 750 bin Euro, Culio için de 2 milyon Euro ödeniyordu. Elano ve Misimovic  ile yollar ayrıldı. Adnan Sezgin’in “Kral olur” dediği Mehmet Batdal Konya’ya, yıldız adayı diyerek 1 milyon Euro ödenen Musa da aynı takıma yollanıyordu.   

UTANÇLARIN EN BÜYÜĞÜ
Çağ atlama sözü veren ve her seferinde taraftara bunu tekrar hatırlatan Adnan Polat, gerçekten büyük bir titizlikle TT Arena için çalıştı. Büyük katkısı sayesinde, çeşitli diplomatik problemler aşıldı, iyi-kötü Galatasaray yeni stadına kavuştu. “Real Madrid, Barcelona gibi büyük bir takımla açılış yapacağız” diyen Adnan Polat yönetimi, yeni stadın açılış maçının Ajax ile olduğunu duyuruyordu. 15 Ocak’ta görkemli bir açılış yapıldı. Görsel şovlar, konserler, yeni bir heyecan… Her şey, Başbakanın gelişiyle kötüye gitmeye başladı. Önce ıslıklar yükseldi, sonra protestolar… Erdoğan Bayraktar da camiaya “Dilenci” muamelesi yapıyor, nankörlükle suçluyordu. Protesto, demokratik bir haktı ama Polat ve yönetimi bunu anlayamadı. Rahatsız olan başbakan stadı terk ederken, Adnan Polat, Erdoğan’ın peşinden koşa koşa çıkıyor, özür diliyordu. Maçtan sonra ise, şunları söyledi Polat, “Stadımızda 200 güvenlik ve 40 polis kamerası görüntüleri var. Protestoları yapanları stadımıza sokmayacağız. Başbakan hak etmediği bir tepkiyle karşı karşıya kaldı. Bu taraftarlar kendini bilmez taraftarlardı” diyordu. ( O gün statta sadece 2 kamera çalışıyordu. İkisi de kale arkalarındaki tepe demirlerindeydi ve görüntü almak imkansızdı) Bir süre, olayın sıcağı sıcağına yapılmış bir yorum olduğunu düşünüyordum ancak Polat’ın benzer çıkışları günlerce devam etti. Siyasi bir kimliğe bu kadar yakın bir duruş sergilemek, Galatasaray başkanına yakışmıyordu. Camia içindeki ‘lise’ de Polat’ın çıkışlarından sonra harekete geçiyor, bir nevi taraftarın yanına yer alıyordu. Sonra da bu olayları ibra edilememe ve tasfiye edilme izledi. Camianın büyük başarılarında payı bulunan, taraftarın çok sevdiği Adnan Polat’ın kulüple ilişiği böyle kesildi.

YEŞİL SAHADA 2. DEVRE
Sarı kırmızılı takım, yeni stadında, tuhaf duygular içerisinde yeni stadına ayak bastı. Sezonun ilk maçında deplasmanda Sivas’a 2-1 yenilen takım, rövanşı 1-0’la aldı. Sahada yine oyun adına bir şey yoktu. Taraftarın sevgilisi Hagi, tribünlere çağırılmadı bile. Tünelden çıktı, kulübeye oturdu. Sonra yine galibiyetler mağlubiyetler birbirini izledi. Trabzonspor ile Fenerbahçe kıyasıya yarışıyor, bir sezon önce şampiyon olan Bursaspor, ikiliyi takip ediyordu. Bir kırılma anı daha yaşandı camiada. Antalyaspor’a 3-0 kaybeden sarı kırmızılılar, Hagi ile yolları ayırdı. Son 7 hafta dümende Bülent Ünder vardı. Ünder de Trabzon mağlubiyeti ile başladı. Manisa zor geçildi, Kayserispor’dan 1 puan zor kurtarıldı ve  Beşiktaş’a karşı kaybedildi. Son 3 hafta ise, Kasımpaşa, Gençlerbirliği ve Konya galibiyetleri ile geçildi ve 14.lüğü gören sarı kırmızılı takım, sezonu Eskişehirspor’un ardından 8. sırada tamamladı. Averaj ise, -5’ti…

SAYGI YİTİRİLMİŞTİ
Galatasaray o sezon, Avrupa’da da Türkiye Kupası’nda da yokları oynadı. Ama en büyük kayıp, prestij kaybıydı. Sahada saygı gören, korkulan Galatasaray’dan her takım puan alabileceğini düşünüyordu ve Arena’ya da Sami Yen’e de puan almak için geliyor, ona uygun oynuyordu. 14.lüğü gördüğü zamanlarda da, sonrasında da rakip takım taraftarları her maçta sarı kırmızılı takıma “Kümede kal Galatasaray” diye bağırıyordu… Bilmedikleri bir şey vardı… Her şey, aslında o tezahüratla başladı…

12 Şubat 2013 Salı

Geçen yıldan izler

Sarı kırmızılılar, Antalyaspor'u 2-0'la geçti. Genellikle oyunlara tempolu ve iştahlı başlayan Galatasaray, bunu geçen seneki gibi yapınca erken bir gol buldu. Her gol bulduktan sonra oyundan düşen takım, aynı hastalıktan kurtulamadığını gösterdi. Oyuncu psikolojisi gerçekten tuhaf. 2'yi, 3'ü istemeleri, vites yükseltmeleri gerekirken, bir süre çekilmeyi tercih ediyorlar.
Bu arada, geçen yıl 11 oyuncunun topun arkasında olduğu, kuş sürüsünü andıran toplu pres, yine dönem dönem yeşil sahaya indi sarı kırmızılı takım adına. Bu baskı uygulandığında, rakip dağıldı ve uzun bir süre Galatasaray kalesine gelemedi. 

Geçen yıla nazaran uzaklaşılan alışkanlık, takımın pas alışkanlığı olmuş durumda. Eskisi gibi yerden oynayan bir Galatasaray yok. Uzun paslar daha çok tercih ediliyor. Bu da oyunu zaman zaman sıkıntıya soktu. Uzun top atma yeteneği olan, terse veya dikine 50 metrelik pasları kolaylıkla atabilecek olan Sneijder, henüz takımı daha tam anlamıyla tanıyamadığı için, pek kullanmadı. Bu arada, Hollandalı yıldız etrafında oynayacak hızlı adamlarla ne kadar iyi anlaşabildiğini gösterdi. Dikkat ederseniz, ikili oyunlarında hep Amrabat'ı tercih etti. Hamit ile fazla pas alışverişinde bulunmadı. İlerleyen haftalarda Drogba 11'e girince, Burak'ın sağ tarafa geçmesi mümkün olabilir. Bu da bambaşka bir kimliğe büründürür takımı. Solda Amrabat, sağda Burak, takımı kanatlarda daha etkili kılar. Burak elbet bir çizgi oyuncusu gibi oynayamayacak. Sneijder takıma iyice  alıştıktan sonra, bu isimleri oynatmaya başlar.

Maça dönersek... Galatasaray, savunmadan top çıkartırken sıkıntı yaşamaya devam ediyor. Ya Semih buna alıştırılacak ya da Dany. Bu da kısa vadede çözülecek bir sorun değil. Melo geldiği zaman, iki stoper arasına arasına girip, o üstlenecek bu görevi. 

Bir parantez de forvete açmak lazım. Sneijder için bu blogda 'rebauntları kovalayan basketbolcu gibi oynarsa çok gol atar' demiştim. O rolü üstlenmeye çalıştı ancak bir miktar eksik kaldı Hollandalı. Daha fazla oyunun içinde olmalı. O da zamanla olacaktır.

Transferler ise geç bitti. Alışma süreci daha uzun sürecektir. Bu süre ne kadar kayıpsız atlatılırsa, o kadar iyi olacak Galatasaray için... 

6 Şubat 2013 Çarşamba

4 Şubat 2013 Pazartesi

"En iyi golü Villareal'e attım"


Ronaldinho'nun, Dailymail'e verdiği röportaj...

İngiliz futbolu ile ilgili ilk hatıraların neler? Eric Cantona’yı Manchester United’da hatırlıyorum. Özel bir oyuncuydu.

Gördüğün en iyi İngiliz oyuncu?
Birçok oyuncu var sayabileceğim. Scholes, Lampard, Cole, Rooney.. Bunlar zirvedeki oyuncular ve dünyadaki her takımda oynayabilirler.

Brezilya kadrosunda hangi İngiliz oyuncular oynayabilirdi?
Rooney oynayabilirdi. Ashley Cole da öyle. Gördüğüm en iyi defans oyuncusu.

Attığın en iyi gol hangisiydi?
En iyi golümü 2006 yılında Villareal’e attım. Gurur duyduğum bir goldü. 4-0 kazanmıştık.

Peki ya Seaman’a 2020 yılında attığın gol?
Onu da çok güzel goller arasına dahil edebiliriz.

En iyi teknik adam kim ve gerekçesi nedir?
Scolari ile çok güzel anılarım var. 2002’de onunla birlikte Dünya Kupası’nı kaldırdık. Her zaman arkamızda durdu. Şimdi de hedefimiz 2014.

Karşılaştığın en iyi rakip kimdi?
Maldini ve John Terry’ye karşı oynamak çok zordu.

İngiltere turnuvalarda neden sürekli başarısız oluyor?
İyi oyuncuları var ama yeterince kuvvetli değiller. Fransa ve Brezilya takımlarına bakın. Onlar başarılılar. İngiltere de o seviyeye önümüzdeki yıllarda çıkacaktır.

İngiltere’ye gelmediğin için pişman mısın?
Değilim çünkü dünyanın en büyük kulüplerinde oynadım ve her şeyi kazandım. Tek pişmanlığım Messi ile birlikte az oynamak. İyi arkadaşım. Çok genç ve dünyanın en iyi oyuncusu. Kendisini izleyen çocuklara hayaller kurdurabilecek bir oyuncu.

İngiltere’ye Manchester ile mi yaklaştın?
Evet o dönem yaklaştım. Eğer Manchester United benimle sözleşme imzalasaydı daha çok Avrupa Kupası kazanabilirdi.

Webley mi Maracana mı?
Maracana diyebilirim çünkü taraftarlar ortalığı sarı-yeşile boyuyor.

Avrupa’da yıldız olacak Brezilyalı bir oyuncu söyleyebilir misin?
Damiao bence dünyanın en iyi golcülerinden biri olacak. Premier Lig’den onunla ilgilenen takımlar var. Stili de lige uygun. Başarılı olur.

2014 Dünya Kupası için beklentiler neler? Beklentiden öte bir şey var. Bizim için Dünya Kupası çok farklı bir yerde. Sadece taraftarlar değil, dünya politikacılar ve hatta başbakan bile bizden bu kupayı bekliyor. ,

Neymar’ı Messi ile karşılaştırabilir misin?
Messi dünyanın en iyi oyuncusu. Son 3-4 yılda inanılmaz işler yaptı. Daha önce bu klasta oynayan bir dünya yıldızı görmemiştim. Neymar ise genç bir oyuncu. 2-3 yıla kalmaz dünyanın en iyi oyuncusu o olacak.

http://www.dailymail.co.uk/sport/football/article-2273025/Ronaldinho-talks-Sportsmail-ahead-England-v-Brazil.html#axzz2JwRZEjrj



21 Ocak 2013 Pazartesi

4-2-3-1 ile Galatasaray

football formations

Bu da Galatasaray'ın Sneijder ile oynayabileceği diğer sistem. Sezon başından bu yana pozisyon başında bulmakta zorlanan G.Saray,  tek forvetle kadar işi götürebilir, tahmin etmek zor. Sneijder'i ceza sahası içinde daha çok kullanan bir takım olmalı sarı kırmızılılar. Inter'de attığı golleri az çok biliyoruz. Çok kısa süre içerisinde de klipleri her mecrada döndü. Ceza sahasına fazlasıyla giren, uzaktan kolay kaleyi bulan, duran toplarda etkili olabilen bir oyuncudan bahsediyoruz. Galatasaray'da da yapması gereken bu. 2 forvetle bile son dönemde pozisyon bulmakta zorlanan takıma ceza sahasına bol bol girerek ve uzaktan şut çekerek ilaç olur.

Ancak, bu yorumlar dahil hiçbir yorumun şu an için doğruluğu ve geçerliliği yok.
Tahminen, Antalyaspor maçında ilk 11'de ancak oynamaya başlar. Verebilecekleri üzerine o zaman daha net konuşulabilir...

4-1-3-2 ve Sneijder

football formations

2000 yılı Galatasaray'ını yaşımız yetenler hatırlıyor. Serbest bir Hagi ve arkasında çok koşan Okan-Emre-Suat ya da Suat-Emre Ümit üçlüleri vardı. Burada kadronun temel sıkıntısı, Melo ve Selçuk'un yeteri kadar savaşan ve basan orta saha oyuncuları olmayışı.
Melo'yu bir nebze kenara koyabiliriz. Hamit'in ise merkezde göstereceği performans soru işareti... Bu şablon ile düşük tempoda iş yapar takım ancak Galatasaray'ın yediği gollerin çoğunun kontra ataklarla geldiği de unutulmamalı.

6 Ocak 2013 Pazar

Gömlek yaması

En sevdiğiniz ekoseli gömleğinizin yırtıldığını düşünün. Verdiğiniz terzi de o ekoseli gömleğe çizgili bir kumaştan yama yapıyor...

İşte Song da bu hikayenin çizgili kumaşı.

5 Ocak 2013 Cumartesi

Futbolun "en güzel" adamları

"Halka yakın olmak için, kanatta oynamayı tercih ettim" diyen güzel adam... Sol açığın efsane oyuncusu... Futbolculara sendika kurmak için nasıl didindiği konuşulurdu ama biz genç nesil, bunları Metin Kurt öldükten sonra öğrendik. Kıymetini her zaman olduğu gibi kaybettikten sonra anladık. Güzel adamdı.




Zamarano... Youtube'da müthiş gollerini izlediğimiz efsane oyuncu.
Onun çoğu 240 pixelde videoların. Ona da yetişme şansımız olmadı pek ama futbol dışında yaptıkları çok daha önemli "Korkunç Ivan"ın. 2006'da Serhan Asker'e "10 milyon Doları eğitime ayırdım, ülkemin çocuklarını okutuyorum. Bu zenginliğin tarifi yok" demiş. Müthiş bir karakter örneği.




Gol makinesi Romario, 6. çocuğu down sendromlu doğdu, hayata küstü. Antrenmanlardan nefret ederdi.
Şimdi milletvekili ve hiçbir meclis oturumunu kaçırmıyor.
Üstelik, down sendromlu çocukların yararına yasa çıkmasına yardımcı oluyor, bu alanda adeta bayrak taşıyor.
Katkısı olan yasa sayesinde binlerce engelli para alabiliyor. Unutulmaz bir karakter.





 Balotelli denildiğinde aklımıza ilk gelen şeyler haylazlıkları oluyor. Alt yapıda oynayan oyunculara kulüpte balkondan dart oku atan, küvette havai fişek atmaya çalışırken yangın çıkarması gibi pek çok şey hafızamızda hemen canlanıyor. Bu sıralarda da Mancini'nin boynuna sarılmasıyla gündeme geldi. Peki "iyi" sayabileceğimiz neler yaptı, onlara bakalım...
İngiltere'de benzin almak için istasyona girdi. O an yardımseverliği tuttu ve o sırada benzin alan herkesin parasını bir kerede ödedi.
Geçen yıl ocak ayında bir üniversite kampüsüne girdi ve kütüphaneye borç yapan öğrencilerin hepsinin borcunu kapatmak istedi. İzin verilmeyince, borçlu öğrencilere harçlık dağıttı.
Yine geçen yıl, noel baba kostümü giyip halka hediye dağıttı.
Yine soğuk bir Manchester akşamı 24 evsize bir otelde oda açtırdı, onlara sıcak bir kalacak yer sundu.

"Bencil" Ronaldo da aslında en yardımsever oyuncular arasında. "Mağdur insanlar için elimden geleni yapmaya hazırım" diyen bu adam, Filistin'e bağış yaptı, Portekiz'de sel felaketinde mağdur olan vatandaşlarına da miktarı belli olmayan bir para harcadı.
Kendine ne kadar iyi baktığı, babasının trajedisinden nasıl etkilenip kendisine nasıl bir yol çizdiği de herkesin bildiği bir şey...



Bunlar sadece duyduklarımız. Futbol, eminim ki daha çok melek barındırıyordur.
İyi ki varlar...