15 Şubat 2013 Cuma

"O" tezahürata neden olan sezon



Her takımın kötü dönemleri vardır. Tuttuğumuz takım, bizi bazen dünyanın en mutlu insanı yapar, bazen de en mutsuz insanı… Özellikle Türkiye’de, futbolla yatıp futbolla kalkan taraftar sayısı küçümsenmeyecek kadar fazla. Gazeteyi okumaya arkadan başlamak gibi tonlarca klişe var futbolla ilgili hayatımızda… Tuttuğumuz takım şampiyonluğa oynasa da, kümede kalmaya da oynasa ara sıra üzer bizi. 

Türkiye’de ise, buna benzer bir travma durumunu Galatasaray yaşadı. Bu yazıda, sarı kırmızılı takımın durumuna eğilmeye çalışacağım…
2010-2011 sezonu, çoğu Galatasaray taraftarının hatırlamak istemeyeceği bir sezon olarak hafızalara geçti. 2009-2010 3. sırada tamamlanmış, Bursaspor şampiyon olmuştu. Uzun süren bir şampiyonluk hasreti vardı. Yeni bir sayfa açılmıştı her sezon olduğu gibi. Ama işler, sanıldığı gibi olmayacaktı…

"HİÇBİR ŞEYDEN TAM YOK"
Sezon bir şokla başladı. İlk hafta Sivas deplasmanına giden takım, 2-0 yenildikten sonra içeride de Bursaspor’a 2-0 kaybetti. Yarım sezonun oynanacağı son Ali Sami Yen macerası, buruk başlamıştı. Sonra 4 galibiyet aldı Galatasaray. Eskişehir ve Gaziantep devrildi, Buca zor geçildi ve Belediye ile seri sürdü. Rijkaard’ın koltuğu sallanıyordu. “Her şeyden biraz var ama hiçbir şeyden tam olarak yok Türk futbolunda” diyordu Hollandalı hoca. Fenerbahçe maçı öncesi ipler koptu ve takım ne zaman zor durumda olsa kalkıp gelen Hagi’ye teslim edildi. Adnan Polat, Hagi’ye güvendiğini, arkasında duracağını söylüyordu. Rijkaard için sürekli güven beyanı veren Polat, benzer açıklamaları Hagi için de yaptı. Hagi, “Galatasaray ne zaman kötü, Hagi burada” diyordu. Kötü başlayan sezon için beyaz bir sayfa açıldı. Sarı kırmızılı takım, “Fark yiyecek” yorumları arasında Kadıköy’e çıktı ve maç golsüz eşitlikle bitti. Her zaman dik başlılığı ile bilinen Hagi, Misimovic’i sol açıkta oynatıyordu. Bu durum sürünce kadro dışı kaldı ve en nihayetinde bileti kesildi. Bir süre Misimovic haklı oldu, bir süre Hagi… “Koşmuyor”, “Sakız çiğniyor” gibi yorumlar yapıldı. Hatta sakız çiğnediği için oynatılmadığı yorumları yapıldı.

MUM IŞIĞI
Kadıköy’deki maç, mum ışığı gibiydi. Gözler iyice kısıldığında, sanki ufacık bir umut, bir çıkış yolu görünüyordu. Galatasaray camiası ve taraftarı da ‘tünel ve ışık’ ezberini Polat sayesinde öğrenmişti. Bir hafta sonra Antalyaspor geçildi ama deplasmanda 2-0 kaybedilen Trabzonspor karşılaşmasından sonra “Hagi ile yürümez” yorumları yeniden başladı. Polat, Hagi’nin arkasında olduklarını yineliyordu. Sonra sırasıyla Manisa’ya, Kayseri’ye ve Beşiktaş’a puanlar bırakıldı. Kasımpaşa geçilince bazı kıpırtılardan söz edildi ama Bir hafta sonra Gençlerbirliği’ne Ali Sami Yen’de 2-0 kaybetti sarı kırmızılı takım. Tribünler sırt dönüyor, protestolar yükseliyordu. Mabed’e veda böyle olmamalıydı.  Öyle ki, sarı kırmızılı takım ilk yarıda Ali Sami Yen’de 3 galibiyet görebildi. Tarihin en kötü sezonunu yaşıyordu takım. Önlenemez bir düşüş vardı.  Konya deplasmanında da umduğundan daha çok zorlanan Galatasaray, 3 puanı tek golle kazanıyordu. Sezonun ilk yarısı da böyle kapanıyordu sarı kırmızılı takım için. Sami Yen’deki son lig maçında taraftarlar futbolculara “Formayı çıkarın, çıplak oynayın”, “Kendinizden utanın” diye bağırıyordu. Sezondan umudunu kesmiş Galatasaray taraftarı, en azından bir galibiyetle veda etmek istiyordu stadına. O gün, eksilerdeki soğuğa rağmen tribünler doluydu. 90 dakika 2-0 kaybedildikten sonra insanlar ağlaya ağlaya stadı terk ediyordu. Hatta, tribüne çıkan merdivenlerin üzerine yatıp “Özür dileriz” diyen taraftarı bile 2-3 arkadaşı yerden kaldıramıyordu.
ARA TRANSFERLER
Polat ve Sezgin, ceketlerini alıp, arkalarını dönüp gitmeleri gerekirken, ısrarla takımda duruyorlardı. Sezon başında getirdikleri Serdar Özkan, M. Batdal, Çağlar, Al Turan, Pino gibi oyuncular yetmezmiş gibi, devre arasında da Zapata, Culio ve Stancu kadroya katılıyordu. Üstelik, Stancu için 5 milyon Euro, Yekta için 3 milyon 750 bin Euro, Culio için de 2 milyon Euro ödeniyordu. Elano ve Misimovic  ile yollar ayrıldı. Adnan Sezgin’in “Kral olur” dediği Mehmet Batdal Konya’ya, yıldız adayı diyerek 1 milyon Euro ödenen Musa da aynı takıma yollanıyordu.   

UTANÇLARIN EN BÜYÜĞÜ
Çağ atlama sözü veren ve her seferinde taraftara bunu tekrar hatırlatan Adnan Polat, gerçekten büyük bir titizlikle TT Arena için çalıştı. Büyük katkısı sayesinde, çeşitli diplomatik problemler aşıldı, iyi-kötü Galatasaray yeni stadına kavuştu. “Real Madrid, Barcelona gibi büyük bir takımla açılış yapacağız” diyen Adnan Polat yönetimi, yeni stadın açılış maçının Ajax ile olduğunu duyuruyordu. 15 Ocak’ta görkemli bir açılış yapıldı. Görsel şovlar, konserler, yeni bir heyecan… Her şey, Başbakanın gelişiyle kötüye gitmeye başladı. Önce ıslıklar yükseldi, sonra protestolar… Erdoğan Bayraktar da camiaya “Dilenci” muamelesi yapıyor, nankörlükle suçluyordu. Protesto, demokratik bir haktı ama Polat ve yönetimi bunu anlayamadı. Rahatsız olan başbakan stadı terk ederken, Adnan Polat, Erdoğan’ın peşinden koşa koşa çıkıyor, özür diliyordu. Maçtan sonra ise, şunları söyledi Polat, “Stadımızda 200 güvenlik ve 40 polis kamerası görüntüleri var. Protestoları yapanları stadımıza sokmayacağız. Başbakan hak etmediği bir tepkiyle karşı karşıya kaldı. Bu taraftarlar kendini bilmez taraftarlardı” diyordu. ( O gün statta sadece 2 kamera çalışıyordu. İkisi de kale arkalarındaki tepe demirlerindeydi ve görüntü almak imkansızdı) Bir süre, olayın sıcağı sıcağına yapılmış bir yorum olduğunu düşünüyordum ancak Polat’ın benzer çıkışları günlerce devam etti. Siyasi bir kimliğe bu kadar yakın bir duruş sergilemek, Galatasaray başkanına yakışmıyordu. Camia içindeki ‘lise’ de Polat’ın çıkışlarından sonra harekete geçiyor, bir nevi taraftarın yanına yer alıyordu. Sonra da bu olayları ibra edilememe ve tasfiye edilme izledi. Camianın büyük başarılarında payı bulunan, taraftarın çok sevdiği Adnan Polat’ın kulüple ilişiği böyle kesildi.

YEŞİL SAHADA 2. DEVRE
Sarı kırmızılı takım, yeni stadında, tuhaf duygular içerisinde yeni stadına ayak bastı. Sezonun ilk maçında deplasmanda Sivas’a 2-1 yenilen takım, rövanşı 1-0’la aldı. Sahada yine oyun adına bir şey yoktu. Taraftarın sevgilisi Hagi, tribünlere çağırılmadı bile. Tünelden çıktı, kulübeye oturdu. Sonra yine galibiyetler mağlubiyetler birbirini izledi. Trabzonspor ile Fenerbahçe kıyasıya yarışıyor, bir sezon önce şampiyon olan Bursaspor, ikiliyi takip ediyordu. Bir kırılma anı daha yaşandı camiada. Antalyaspor’a 3-0 kaybeden sarı kırmızılılar, Hagi ile yolları ayırdı. Son 7 hafta dümende Bülent Ünder vardı. Ünder de Trabzon mağlubiyeti ile başladı. Manisa zor geçildi, Kayserispor’dan 1 puan zor kurtarıldı ve  Beşiktaş’a karşı kaybedildi. Son 3 hafta ise, Kasımpaşa, Gençlerbirliği ve Konya galibiyetleri ile geçildi ve 14.lüğü gören sarı kırmızılı takım, sezonu Eskişehirspor’un ardından 8. sırada tamamladı. Averaj ise, -5’ti…

SAYGI YİTİRİLMİŞTİ
Galatasaray o sezon, Avrupa’da da Türkiye Kupası’nda da yokları oynadı. Ama en büyük kayıp, prestij kaybıydı. Sahada saygı gören, korkulan Galatasaray’dan her takım puan alabileceğini düşünüyordu ve Arena’ya da Sami Yen’e de puan almak için geliyor, ona uygun oynuyordu. 14.lüğü gördüğü zamanlarda da, sonrasında da rakip takım taraftarları her maçta sarı kırmızılı takıma “Kümede kal Galatasaray” diye bağırıyordu… Bilmedikleri bir şey vardı… Her şey, aslında o tezahüratla başladı…